Mufasa: Aslan Kral hatırladığımdan farklı
Bu sadece manipülatif değil; duygusal bir gasptır. Bir hikaye anlatmıyor; kasvetli bir bingo kartı gibi insanların çektiği acılara ilişkin bir kontrol listesi oluşturarak keder üretir. İki çocuğu için daha iyi bir yaşam arayışıyla Amerika’ya gelen Honduraslı mülteci Maria’yla (Sofia Vergara, acılı görünmekten fazlasını yapmasını gerektiren bir role hapsolmuş) tanışıyoruz. Maria’nın tekerlekli sandalye kullandığını ilk başta öğrendik. Bu bir karakter özelliği değil; bu bir komplo cihazı, zaten inleyen omuzlarına bir yük daha yüklendi.
Onunla tanıştığımız andan itibaren Maria talihsizliklerle kuşatılmıştır. Yağmur yağıyor. Tabii ki yağmur yağıyor. Her dış mekan sahnesinde yağmur yağıyor, sanki bizzat Tanrı senaryonun öngörülebilirliği için ağlıyormuş gibi. Maria, ırkçılık ve engelli ayrımcılığı gibi çifte engellerle karşı karşıya kalarak iş bulmakta zorlanır. Bunlar ciddi araştırmaya değer gerçek konulardır, ancak Finch bunları sadece göz yaşartıcı gösterisinin vitrini olarak görüyor. Her potansiyel işveren ya açıkça bağnazdır ya da kurnazca küçümseyicidir; her karşılaşma izleyicide kolektif bir inilti uyandırmak için tasarlanmıştır.
Ve bir de kocası Carlos var (sürekli kaytaran Javier Bardem telefon ediyor). Carlos’un doğal olarak bir ilişkisi var. Film, ilişkilerinin karmaşıklığını ya da sadakatsizliğinin nedenlerini araştırmıyor; bunu sadece kaderin bir başka acımasız cilvesi, Maria’nın umutsuzluk tabutuna bir çivi daha çakılması olarak sunuyor. Carlos’un başka bir kadına tatlı sözler fısıldadığını, Maria’nın ise tekerlekli sandalyesini hafif bir eğime itmeye çabaladığını görüyoruz. Mesaj açık: acı çekmek onun kaderidir.
Filmin yarısında, tam da işlerin daha da kötüye gidemeyeceğini düşünürken, Maria’nın yeni sahiplendiği Golden Retriever cinsi Sunny adlı köpeği kansere yakalanır. Aşağıda, Sunny’nin uyutulurken sızlandığı, sızlandığı ve sızlandığı, dayanılmaz derecede uzun ve duygusal bir sahne var. Kamera sanki seyirciyi ağlamamaya cesaret ediyormuşçasına Maria’nın gözyaşlarıyla dolu yüzünde oyalanıyor. Bu sinema değil; duygusal işkencedir. Sanki Finch, dayanılmaz on dakikaya kadar uzayan Sarah McLachlan SPCA reklamlarından ilham almış gibi.
Filmin doruk noktası, Maria’nın kalabalık bir süpermarkette panik atak geçirmesidir. Kamera dönüyor, ses bozuluyor ve Maria göğsünü tutarak nefes almaya çalışıyor. Bu, panik atak deneyimine ilişkin gerçek bir içgörüden yoksun, izleyicinin duygularını koparmaya yönelik ucuz ve sömürücü bir girişimdir. Daha az empati ve daha çok röntgencilik gibi geliyor.
Ve ardından son darbe. Hem kaçınılmaz hem de tamamen sebepsiz gelen bir sahnede Maria kendi canına kıyar. Dışarıda yağmur yağmaya devam ederken kamera onun cansız bedeninin üzerinde takılıp kalırken, sahne uzun ve acı verici. Film daha sonra kullanacak cesarete sahip "Eğer Genç Ölürsem" Son jeneriğinde The Band Perry tarafından. Bu o kadar dikkat çekici, incelikten o kadar yoksun bir seçim ki neredeyse aşağılayıcı.
"İguananın gözyaşları" sefaleti anlamla karıştıran bir film. Bu, ırkçılık, yoksulluk, göç, sadakatsizlik ve engellilik gibi karmaşık konuları, amansız bir acı geçit törenindeki sadece olay örgüsü noktalarına indirgeyen, manipülatif, duygusal açıdan manipülatif bir egzersizdir. Bu sadece kötü bir film değil; saldırgan bir şey. Sıfır yıldız veriyorum. Ve sana çok çok uzak durmanı tavsiye ediyorum.
Etiketler:
1 Yorum
Yorum Yaz
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.

Why are there so many negations in this copypasta?