LANETLİ HEYKEL!

YouTube: iPasha kanalımda seslendirme yaptığım ve ses efektleri ekleyerek daha da korkunç hale getirdiğim bu hikayeye ulaşabilirsiniz. 8 Eylül 2023, saat 12:00'da yayınlanacak!

Yaşadığım olayı anlatmadan önce kendimi tanıtmama izin verin. Ben Ahmet. Geçen sene Ağustos ayında eşim Ceyda'yı ve biricik prensesim olan kızım Gamze'yi trafik kazasında kaybettim. Ceyda’nın kullandığı araba bir tırın altına girdi. Anne ve babamın ölümünden sonra, canımı bundan daha fazla bir şeyin acıtamayacağını düşünmüştüm. Artık yapayalnızım. İnan bana bu geçen 1 senede işe gitmek harici dışarıya hiç çıkmadım. Bi taş ocağında çalışıyorum. Evimde olduğum süre zarfında çoğunlukla sadece duvara bakıyor ve onların karşımda oturduğunu düşünüyorum. Bir gün telefonumda bir 2. El ürün sitesinde dolaşıyordum. Karşıma çok güzel bir kadının saçlarını tararken yağılmış oşan renksiz heykeli çıktı. Garip bir şekilde çok dikkatimi çekti. Kadına baktıkça sanki Ceyda'yı görüyordum. Hemen satıcısına telefon ettim.

"Alo?"

"Alo, merhaba. Ben Ahmet. İnternette satışa sunduğunuz heykeli gördüm. Eğer hala satılıksa yarın satın almak istiyorum."

"Tabi ki adresi size mesaj olarak göndereceğim."

"Tamamdır o halde yarın görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra satıcı bana adresi mesaj olarak gönderdi. Akşam 19:30 da orada olmamı istiyordu.

Sanki yarın gerçekten karımı görecekmişim gibi hissediyordum. Daha önce hiç yaşamadığım bi duygu içimde dönüp duruyordu. Bunu nasıl tarif edeceğimi bile bilmiyorum. Sabaha kadar uyuyamadım. İşten sonra hazırlandım ve arkası kasalı olan aracımı alıp adrese doğru yol aldım. Navigasyondan bakarak gidiyordum. Adrese gitmeye başlayana kadar hiç açıp bakmamıştım. Adres şehrin 27km uzağındaki bir köyü gösteriyordu. Şehirden uzaklaşmaya başlamıştım. Köyün tabelalarını görmeye başlayıp artık patika bir yola girmiştim. Yola resmen bi kasvet çökmüştü. Ağaçlar o kadar sık ve korku filminden fırlamış gibi duruyordu ki gökyüzünü kapatmış ve yere hafif bi karanlık çökertmişti. Sonunda köye giriş yaptığımda satıcıyı aramak için telefonumu çıkardım. Köy sanki terk edilmiş gibi duruyordu. Dışarıda kimse yoktu. Gördüğüm kadarıyla birbirine çok yakın olmayan 6 ev vardı. Evler ahşaptandı ve sadece 1 ev dışında hiçbir evin ışığı yanmıyordu. Satıcı telefonuma cevap vermedi. Arabayı kenara çekip aşağıya indim. Karanlığın içinde etrafa bakınırken izleniyormuşum gibi bi hisse kapıldım.

Tam bu anda telefonum çaldı. Heykelin satıcısı arıyordu.

“Alo?”

“Kardeşim geldin galiba. Dışarda bi araba görüyorum.”

“Evet geldim. Neredesiniz?”

“Birazdan yanında olurum.” Dedi ve telefonu kapattı.

Telefonumu cebime koydum ve diğer cebimden sigaramı çıkartıp yaktım. Yine öylesine etrafa bakınırken karşımdaki ışıkları kapalı olan evin beyaz perdesinin önünde siyah bir silüet gördüm. Bu görüntü beni biraz ürküttü. Sanırım ona baktığımı anladı ve yavaşça perdenin altına doğru eğilerek gözden kayboldu. Hava gittikçe kararıyordu ve loş ışıklı sokak lambaları birbirine olan uzaklığı yüzünden tam altındaki kısımları aydınlatıyordu.

“Ahmet’ti değil mi?”

İrkilerek arkama döndüm.

“Beni korkuttun. E-evet Ahmet.” Dedim.

“Hoşgeldin. Ben Recep hadi hemen şu karşıdaki eve gideceğiz.” Dedi. Az önce silüet gördüğüm evi işaret ederek.

“Köyünüz çok sakin. Sanki kimse yaşamıyor gibi gözüküyor.” Dedim ufak bi gülümsemeyle.

“Aslında çok misafirperver değillerdir diyelim. Birinin geleceğini öğrendiklerinde çok dışarıya çıkmazlar. İn, cin top oynar anlayacağın.” Dedi düz bir surat ifadesiyle.

Eve doğru yürümeye başladık ve Recep tekrardan konuşmaya başladı.

“Bu ev babaannemin eviydi. Kendisi vefat edeli çok olmadı. Biraz değişik işlerle uğraşırdı. Her neyse ben de evinde gördüğüm değerli şeyleri satmaya başladım. Babamdan başka çocuğu yok ve ben de tek torunuyum. Kısaca ondan ne kaldıysa benim oldu.” Dedi.

“Başınız sağ olsun Recep Bey. Sakıncası yoksa merak ettiğim bir şey var. Ne gibi değişik şeylerle uğraşırdı?” dedim meraklı bir şekilde.

“Eve girince görürsün.” Dedi sert bi tavırla ve kapının kilidini açtı.

Az önce camda gördüğüm şeyin bir çeşit göz yanılması olduğunu düşünerek içimi rahatlatmaya çalışarak Recep’in arkasından içeriye adım attım.

İçeride yoğun bi küf kokusu vardı. Eşyalar gerçekten çok eskiydi. Odaların bazılarında tavandan aşağıya sarkan şeyler vardı. Ne olduklarını anlayamadım. Fakat eve girdiğim andan beri sanki tam ensemde biri benimle birlikte yürüyor gibi hissediyordum.

“İşte orda!” dedi Recep yüksek bi sesle. Heykeli gördüğüm anda resmen her şeyi unuttum. Ona yaklaşıp yüzüne dokundum.

“Nasıl bu kadar çok ona benzersin.” Dedim.

“Kime?” diye sordu Recep.

“Ha? Şey önemli bir şey yok. Sadece sesli düşündüm sanırım.” Dedim. Recep konuşmaya devam etti.

“Bu heykeli kendimi bildim bileli bu evde görürüm. Ama sanırım babaannem yer bulamıyordu bu heykel için. Ne zaman gelsem ya farklı yerde ya da yönü değişmiş olarak görürdüm. O yaşlı kadın kim bilir ne zorluklarla kaldırıyordu bunu. Her neyse, gördüğün gibi babaannem bu köyün üfürükçüsüydü.” Dedi yüzüme doğru dönerek. Sadece ona anlamamış gibi baktım ve konuşmaya devam etti.

“Hep birileri için muska yaptığını görürdüm. Koruyucu şeyler. Gerçi fazla anlamam ama domuz yağı, sabun, küçük oyuncak bebekler ve hep bi kağıt kullanırdı. Ben hiçbir zaman pek bu işten anlayan birisi olmadım. Hep birilerini korumak için yaptığını söylerdi.” Dedi ve heykelin omzuna elini koydu. Bu işlerden fazla anlamadığım için sadece;

“Öyle mi? Ne güzel. Başınız sağ olsun tekrardan.”

“Teşekkür ederim. Eee hadi taşıyalım şunu arabana. Alıyorsun değil mi?”

“E-e-evet alıyorum.” Dedim ve heykeli ayaklarından kavradım. Tam heykeli kaldırıp kapıya doğru yürüdüğümüz sırada kapı sertçe vurarak kapandı. Kafamı irkilerek aniden o yöne çevirdim. Recep heykeli indirmemi ve kapıyı açmamı işaret etti kafasıyla.

“Sana dedim. Çok misafir perver değillerdir. Bizimle oyun oynamaya başladılar.” Dedi Recep.

“Oyun mu? Çocuklar mı? Ben hiç ayak sesi duymadım, belki de rüzgar çapmıştır.” Dedim fakat gerçekten dışarıda hiç rüzgar esmiyordu.

“Çocuklar değil! Rüzgar da değil! CİNLER!” dedi gözlerimin içine bakarak ve sözlerine devam etti.

“Ne zaman bu evden bir şey satmak için birini çağırsam böyle oluyor. Evden eşyayı çıkarmamızı istemiyorlar, hepsini sahiplenmişler.” Dedi düz ve sabit bir ses tonuyla.

“Bak kardeş. Ben bu tür şeylerden çok anlamam ama başıma iş açılacaksa bu alışverişi yapmayalım.” Dedim.

“Hiçbir şey olmaz hadi kapıyı açta şunu arabana yükleyelim.” Dedi.

Arabaya heykeli yükledik ve arka kasanın kilidinin iyice yerinden çıkmayacak şekide durduğuna emin oldum. Arkamı dönüm Receple selamlaşmak için elimi uzattım ama arkamda değildi. Babaannesini evine doğru biraz yürümüş, durmuş ve sırtı bana dönüktü.

“Recep! Parayı almadın.” Diye seslendim.

“…” cevap vermedi.

“Recep!” diye seslendim tekrardan ve arkasını dönüp yanıma geldi. Elini uzattı ve parayı aldı.

“Kendine dikkat et.” Dedi donuk bir şekilde ve birkaç adım geri çekildi.

“Sende.” Dedim ve arabama binmek için şöför koltuğuna doğru yürümeye başladım. Kapıyı açtığım sırada dikiz aynamdan Recep’in tam bir adım arkamdan bana baktığını gördüm ve hızlıca arkama döndüm. Fakat arkamda değildi. Hala aynı yerde durmuş ve ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu.

“Bu nasıl bi yer amına koyayım.” Diye mırıldanarak aracıma bindim ve eve doğru sürmeye başladım. Eve varmama yaklaşık 5 km kalmıştı ve geri dönmeye başladığımdan beri sürekli içimde derin bir huzursuluk vardı. Nihayet eve döndüm ve heykeli zar zor sürükleyerek yatak odama, camın tam önüne bırakmıştım. Yüzü cama dönüktü. Saate baktım 23:27’yi gösteriyordu. Uzun zamandır evden bu kadar uzaklaşmamak ve heykeli taşımak vücudumu gerçekten yormuş. Hemen kendimi yatağa attım ve direkt uyuya kaldım. Sabah alarmımın sesine işe gitmek için uyandığımda gözüm ilk önce heykele kaydı. Yüzü bana dönüktü. Onu cama doğru çevirdiğime kesinlikle eminim. Bu nasıl olabilir? Belki de gece uyku sersemi bir şekilde kalktım ve böyle çevirdim diye düşünerek hazırlandım ve işe gittim. 2. Gece uyumak için tekrardan yatağıma yattım. Oturma odasından gelen bir tıkırtı sesi dikkatimi çekti ama çok önemsemeyerek uyumaya çalıştım. Uykuya dalmak üzereydim fakat izleniyormuş hissini üstümden atamadım. Heykel hala bana dönüktü. Ceyda’ya benziyordu. Kaskatı saçlarının üzerinde elimi gezdirdim ve onu cama doğru çevirip yatağımı geri döndüm. Fakat hala aynı his. Huzursuz, sinirli… ve daha tarif edemeyeceğim birçok duyguyu aynı anda yaşıyordum. Salonun lambası kendiliğinden yandı ve söndü.

“Noluyo lan!” dedim kendi kendime.

Lamba tekrar yanıp söndü. İyice ürkmüş şekilde yerimden kalktım ve salona doğru yürümeye başladım. Kafamı uzatıp karanlıkta göz gezdirdim fakat hiçbir şey göremiyordum. 3 adım ilerleyip salonun lambasını yaktım. Boş gözüküyordu. Lambayı kapatıp arkama döndüğümde yatak odama bi kadın silüetinin hızlı adımlarla girdiğini gördüm.

“HEY!” diye bağırarak arkasından odaya koştum.

Oda da hiçbir şey yoktu ama heykel dikkatimi çekti. Salona doğru bakıyordu. İşte bunu ben yapmamıştım. Arkama döndüğümde salondan bir silüetin bana doğru yürüdüğünü gördüm. Elimi öne doğru uzatıp.

“YAPMA! LÜTFEN! KİMSİN SEN?”

Gözlerimi açtığımda kendimi yatakta acayip şekilde terlemiş bir vaziyette buldum. Heykele baktım. Cama dönüktü ve saat 03:27’ydi. Rüya gördüğümü anladım.

Biraz yüzüme su vurmak için tuvalete gittim. Yüzümü yıkamaya başladığımda kapakları kapalı olan duşakabinden bi makas sesi gelmeye başladı. Duşakabinin buzlu camına doğru aniden kafamı çevirdiğimde arkasında siyah bir silüetin durduğunu gördüm.

Yavaşça kapısını kenara doğru çektim. İçeride vücudu yanmaktan simsiyah olmuş yaralarla dolu bir kadın vardı. Kirlenmiş saçlarını kesiyordu. Kafasını bana doğru çevirmeye başladığında onun Ceyda olduğunu gördüm. Yüzüme baktı ve bir şeyler söylemeye çalışırcasına homurdanmaya başladı.

“C-C-Ceyda?” dedim şaşırmış ve korkmuş bir şekilde.

Ceyda’nın önünden kızımda aynı annesi gibi yanmış olan vücudunu öne çıkardı ve bana baktı. Gözleri tamamen simsiyahtı. Geri geri adım atarak tuvaletten çıktım ve kapıyı kapattım.

Arkamı döndüm ve kafamı kaldırdım. Ceyda suratıma çığlık attı.

Gözlerimi tekrar açtığımda yatak odamda uyandım. Heykelin yüzü bana dönüktü saat gece 03:28’di. Salondan yatak odama gelen bir yürüme sesi duydum. Hemen yerimden fırlayıp kapıyı kapatmak ve kilitlemek için koştum. Tam kapımı kapatacakken zil çaldı. Kapıyı açıp açmamak arasında kaldım ve tekrar çaldı. Daire kapısına doğru yavaça yürümeye başladım. Kapı deliğinden baktım kimse yoktu. Arkamı dönüp yatak odasına dönecekken bu sefer kapıya birisi resmen yumruk attı. Aniden dönüp kapıyı açtım fakat yine kimse yoktu. Kapıyı kapattım.

"Sabah ne olursa olsun amına kodumun heykelini o adama geri götüreceğim." Dedim kendi kendime ve odama geri döndüm.

İçimdeki korku yerini artık karşı konulamaz bir öfkeye teslim etmişti. Evdeki eşyalara tekmeler ve yumruklar atarak yatağıma geri döndüm ve kafamı yastığa bastırarak ağlamaya başladım. O sırada açık olan yatak odasının kapısına tıklatıldığını duydum ve arkama döndüm. Karım ve kızım kapının yanında bana bakıyordu. Derileri çürümüş ve gözleri kapkaraydı. Rahatsız edici bir şekilde bana gülümsüyorlardı. Vücudum resmen kitlenmişti. Bağıramıyordum bile. Ne kadar süre orada dikildiler bilmiyorum ama sabah ezanı okunmaya başladığında arkalarını dönüp salona doğru ilerlediler. Yaklaşık 2 dakika sonra evin her yerine baktım ama hiçbir şey yoktu. Derhal heykeli arabama yükledim ve köye doğru yol aldım. Köye vardığımda saat 07:02'ydi.

"Hangi evde yaşıyor bu adam? RECEEEEEP!" Diye bağırdım aracımdan heykeli indirirken.

"RECEEEP! HEYKELİNİ İSTEMİYORUM, PARANIDA! SADECE ŞUNU BENDEN GERİ AL!" Diye bağırdım. Kafamı kaldırıp etrafa bakarken dehşet verici bir şey dikkatimi çekti.

6 evin her birinin camında siyah silüetler vardı ve resmen beni izliyorlardı. Yüzleri veya kıyafetleri belli değildi. Sadece siyah silüetler.

"SİKTİR! YETER ARTIK!" Diye bağırarak hızlıca arabama atladım ve evimin yolunu tuttum.

Belki deliriyorumdur veya belki de artık yalnızlık bana o kadar da iyi gelmiyordur. Ama yaşadığım her şeyi tanrı şahidim ki kendi gözlerimle gördüm. Olayın sonrasında Recep'i aradım fakat telesekreter böyle bir numara bulunmuyor diyor. Heykeli evimden çıkardığımdan beri her şey yoluna girdi ve her şey eskisi gibi. Aslında… bi bakıma öyle. Şöyle ki, bu olaydan sonraki her gece 04:00'da yatak odamın kapısı tıklatılıyor. Karım ve kızım çürümüş bedenleriyle el ele tutuşmuş bir şekilde bana bakıyor. Fakat… artık gülümsemiyorlar. Öyle ya da böyle. Ben deli değilim ve… hala ailemle yatak odamı paylaşmak beni mutlu ediyor.

BANA AİT KURGUSAL KORKU HİKAYESİ!

Etiketler:

1 Yorum

  1. Pacali_Penguen_1662
    Mayıs 20, 2025 - 12:00 am

    Youtube da paylaştı hikaye çok güzel eline sağlık

    0

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3031 Toplam Flood
2371 Toplam Yorum
1441 Toplam Üye
6 Son 24 Saatte Flood

Kod e‑postana gönderildi. (24 saat geçerli)