Beni o şeye yem yapmak istiyorlardı…
Kafamın sağında bir ağrı ile uyanmıştım. Ağrı kelimesi az bile kalır, biri sağ tarafıma bir binayla vuruyormuş gibi beynim zonkluyordu. Yine aldığım kalitesiz eroinler yüzünden sandım başta. Evet, uyuşturucu kullandığım doğru. Fakat şu an başımda öyle bir bela var ki bu bilginin polisin eline geçme ihtimali umurumda olan son şey. Gözlerimi kocaman açtım. Kendimi bir sürü kutu ve stoklanmış konserve arasında buldum. Biri kıyamete kadar kendisine yetecek erzak toplamıştı. Işık namına tek şey bir tavan penceresinden ki üç metre uzağıma düşen aydınlık bir huzmeydi. Tavanın gereğinden fazla uzun olduğunu o zaman fark ettim. En az 10, belki 20 metre uzunluğundaydı. Ayağa kalkmak ve odayı biraz daha yüksekten incelemek istediğimde bir şey bana engel oldu.
Kalın ve demir kelepçeler, yere sabitlenmiş ve bileklerimi tümüyle kaplıyordu. Zincirlerin anormalliği beni panikletti. Biri bu kadar kalın zincirleri nereden alırdı? Ya da ne için? Zincirin yerdeki halkaya geçirilmiş kısmındaki kilidi fark ettim. Kilit de elim kadar büyük ve ağırlığına bakılırsa saf demirdendi. Yardım için bağıracakken o ana kadar fark etmediğim simsiyah bir kapı açıldı. İçeri biri uzun ince ve diğeri kısa ama daha yapılı iki adam girdi.
–İşte bu Tommy, yeteceğini düşünüyor musun?”
–Bilmiyorum Envis, o her geçen gün büyüyor.”
Konuşurken bana bakıyorlardı ama birbirleriyle konuşuyorlardı. Konuyu zerre anlamadığım için sordum.
–Neler oluyor burada?”
Bir saniye de olsa milyoncunun rafında duran bir eşya değil de insan olduğumu hatırlayıp bana baktılar. Sonra ise muhabbete geri döndüler.
–Ne zaman vereceğiz peki?”
–Hemen, hemen vermeliyiz. O çok aç.
Karın bölgeme rahatsız edici bir ağrı girdi. Kafamın daha çok zonkladığını hissettim.
–A-aç olan ne?”
–Kapa çeneni, dedi ve hiç beklemediğim bir anda bana asker botunun ucuyla vurdu. Tüm vücudum tekme ile yana savruldu ve yüzüm pis zemine değmek üzere iken zincirler beni tuttu. Kafamı kaldırıp ona hissettiğim şaşkınlık ile baktım. Yanındaki uzun adam da beklemiyordu sanırım çünkü arkadaşının kolunu tuttu.
–Ne halt ediyorsun Envis?”
–Hazırla şunu Tommy, onu besleyip buradan
defolalım.”
Tekrar neyden bahsettiklerini sormak istiyordum fakat tekme tam da kafamın zonklayan tarafına denk geldiği için ağrı bin misli daha artmıştı. Üstüne üstlük sağ yanağımdan boynuma kadar nemli bir yol hissediyordum. Kan.
–Envis, patronu beklesek…”
–Dediğimi yap hemen.”
–Ama o-“
–Tommy!”
Küçük mahzeni inletecek kadar yüksek sesle bağırdı. Daha da bağırmaya devam ederdi. Ama hepimizi yerimizde mıhlayacak bir ses duyuldu dışarıdan. O sesi siz dinleyenlere anlatamam. Çünkü bunu nasıl yapabileceğimi bilmiyorum. Homurtulu ve öfkeli bir kükreme. Derindi, çok derin, bin tane ses filtresi uygulanmış gibi geçek dışı ve karanlık. En yakın benzetmem bu, karanlıktı. Kaçmak istedim. O şeyle sesini duyabilecek kadar yakın olma fikri bir anda tüylerimi ürpertti. Kalbim vücudumu titretecek kadar güçlü atıyordu. Yerimde kımıldandığımda zincirlerin çıkarttığı şakırtı hareketsiz kalmış iki adamın bana dönmesine sebep oldu.
–O şey neydi öyle?”dedim ama beklediğim gibi bir cevap gelmedi.
–Tommy, onu hemen beslemeliyiz. Yoksa çok geç olacak.”
Ses, Tommy’nin kafasındaki tüm soru işaretlerini silmiş gibi bana doğru yürüdü. Salak olduğumu düşünebilirsiniz, girdiğim şok yüzünden ancak o an fark edebildim. Onu beslemekten söz ederlerken aklıma her şey gelmişti.
Ben hariç.
Herifler beni o şeye yem yapmak istiyordu.
Ölümden fazla korkan bir insan değilimdir, eninde sonunda kaçamayacağımız bir son olduğunu ve yaşadığımız süre boyunca bunun bizi korkutmasına izin vermememiz gerektiğine inanırım. Fakat benim yaşım daha çok genç. Daha 20 yaşıma basmama bile 3 ayım var be! İçerideki Godzilla benzeri şeyin tabi ki ara öğünü olmak istemiyordum. Tommy zincirlerin kilidini açmaya çalışırken onu tuttum.
–Yapamazsınız.”
Bir Envis denen kısa bacaklı adam, bir de zincirlerle uğraşan Tommy’ye baktım. Kilidi açmaya devam ettiğini fark ettim. Şakaları yoktu. Dünyanın en normal şeyi gibi beni içeridekine kurban vereceklerdi. Panikten ne yapabileceğimi bilemedim ve Tommy’nin diz kapağına vurdum. Bir yandan zincirin kilidini açmasın diye onu iki avucumun arasına almıştım.
–Zorluk çıkarma çocuk, dedi Envis. Elleri ceplerinde son mecalimle Tommy’ye karşı verdiğim savaşımı izliyordu. Tahmin ettiğinden fazla direnmiştim anlaşılan çünkü bir müddet sonra beni zapt etmek için o da arkadaşıma yardıma geldi. O ellerimi tutarken Tommy kilidi açtı.
-Durun! Bunu yapamazsınız!”
Sinirli şekilde bağırmaya çalışsam da sesimin titremesi beni ele veriyordu.
–Bırak, bırakın beni! Lütfen yapmayın!”
Daha önce bir dönem sokaklarda yaşamış bir insan olarak bela gördüm, polislerle uğraştım ve bazı anlarında korktuğum söylenebilir. Ama korkuyu ve çaresizliği hiç bu kadar fazla hissetmemiştim. Çırpınıyordum, yalvarıyordum ve kurtulmak için bildiğim her yolu deniyordum. Onların girdikleri kapıdan çıktık ve geniş bir koridorda yürüdük. Direnmeyi sürdürmem Envis’i kızdırmış olmalı çünkü dayanamayıp yolun yarısında beni yere fırlattı ve yine ayakkabısının sivri kısmı ile tam olarak özel bölgeme denk gelip çığlık atmama sebep olacak bir tekme attı. Acıdan ya da korkudan, ki öyle bir durumda bunun için çok sebebim var, ağlamaya başladım. Tommy Envis’in bana attığı ikinci tekmeyi de hipnozda gibi izledikten sonra elimdeki zincirden tutulup tekrar lanet bir un çuvalı gibi sürüklenmeye devam ettim. Ta ki o koca ve işlemeli demir kapının önüne gelene kadar. Orada beni yere attı. Ben sürünerek umutsuzca kaçmaya çalışırken Envis zincirime bastı.
–Kapıyı aç da şunu içeri atalım.”
İtiraz edecek gücüm yoktu. Etsem de bir şey değişmeyecekti zaten. Tommy bir dinozorun sığabileceği kadar büyük kapıyı beni içeri atabilecek kadar araladı. Envis o sırada bileğimdeki kelepçeleri çözmekle uğraşıyordu. İşi bitince daha karşılık veremeden beni tuttu ve içeri fırlattı. Yardım çığlıkları atmaya başlamamdan 5 saniye önce ikisinin de duygusuz gözlerle bana baktıklarını gördüm.
Nefesini hissettim.
Kocaman iki burun deliği karanlıktan beni kokluyordu.
İçgüdüsel olarak kapının yanındaki koca bir kolonun arkasına saklandım. Gözlerimi sımsıkı yumduğum için neye benzediğini göremedim. Ama büyüktü. Çok büyüktü. Ayakları yere bastıkça binayı titreten bir şey. Devasa kelimesinin bile yanında ufak kalacağı bir şey. Sesin sahibi. Onunla burun burunaydık. Korkudan kütle kazanmışım gibi bacaklarım beni taşıyamaz oldu. Olduğum yere çökerken can yakacak kadar gözlerimi sıktım. O şeyin hala beni fark etmemiş olması ihtimali düşük olsa da bir tek buna tutunuyordum. Nefesin saçımı titrettiğini hissettiğimde elimle ağzımı kapadım. Ses tellerim çığlık atmam için kasılıp gevşiyordu. Kendimi o kadar sıktım ki boyun damarlarımın dışarı fırladığını görmeden anlamıştım. Beni koklamaya başladı. Nemli ve ekşi nefesi asırlardır dişini fırçalamamış gibi kokuyordu. Şimdi pişman olsam da o an gözlerimi açamadım. Çünkü eğer bakarsam, o daha beni yemeden kalp krizi geçirmekten korkuyordum. Çok uzun süre beni kokladı. Ağzı açılıp kapanırken çıkan şapırtıları duydum. Sonum geldi dedim içimden. Sonun geldi oğlum. Ağzını sonraki açışında seni içine alacak ve iç organların diş kovuklarında kalana kadar seni çiğneyecek. Beklentim buydu. Ama olmadı. Tekrar yürümeye başladı. Bu sefer daha yavaş ama daha sert basıyordu. Ellerimi yavaşça ağzımdan çekip titrek ve derin bir nefes verdim. Tam rahatlamama ramak kalmışken o şey tekrar bağırdı. Kulaklarımı kapatmasam içindeki zar delinecekti neredeyse. Aynı karanlık çığlığı dakikalarca attı. Şu filmlerdeki dinozor çığlıklarına benziyordu. Bu sefer daha tizdi. Bıraktığı nefes tüm odayı doldurmuştu.
–Envis, bir sorun var.”
Tanıdık sesi kapının arkasından duydum. Tommy’nin aksanlı İngilizcesiydi. Ardından Envis’in erkeksilikten uzak sesi duyuldu.
–Yine ne oldu?"
–O hala bağırıyor."
Envis’ten uzun süre cevap gelmedi.
–Bu olamaz, onu besledik biz!"
Canavar daha da gür sesle bağırdı. O kadar ki iki üç dakika kulağımdaki çınlamalardan hiçbir sesi işitemez oldum. Çınlama yavaş yavaş geçtiğinde en son Tommy konuşuyordu.
–İçeri girip bakacağım.
Sonunda cüret edip kafamı kapıya doğru çevirdim. Tommy demir yığınını aralamış ve içeri bakıyordu.
–Envis! O gitmiş.”
–Ne? Ne demek gitmiş?”
Başta benden bahsettiklerini sandım fakat büyük ihtimalle çoktan öldüğümü düşünmüşlerdi. Ondan bahsediyorlardı. Yaratıktan. Envis de aralık kapıdan içeri girdi. İkisi ürkek adımlarla kocaman mahzenin ortalarına yürümeye başladılar. Ama telaştan bir şey unuttuklarını fark ettim. Kapı. O hala açıktı ve aramızda en fazla 20 metre vardı. Eğer koşarsam…
–Tommy?
Envis’in sesi mahzende yankılandı. Tekrar gözlerim ikiliye kaydığında Tommy’nin ortada olmadığını fark ettim. Mahzenin ışık almayan sol taraflarında kaybolmuştu. Envis, yanıt gelmeyince tekrar sordu.
–Tommy?
Tommy’nin attığı insan ötesi çığlık odaya kabus gibi çöktü. Onun son ve tiz feryadı, beni her ne kadar bir canavarın önüne atsa da yüreğimi yaktı. Envis’in sırtı dönük olduğu için göremedim ama gerilediğini fark ettim. Kafası yukarıya bakarken karanlıkta gördüğü bir siluet yüzünden giderek daha da yere çöküyordu. Sırtını dönüp emekleyerek kapıya ilerlemeye çalıştı. Ama midemi sıkıp kusmama neden olacak kocaman bir pençe, hayır hayır. Bir tırnaktı. O şey tam da bağırsaklarının içinden geçtiğinde haykırdı. Hala vücudu debelenirken tırnak bedenini yerden kesmeye başlamıştı. Lanet yaratık onu şişe takılmış bir et gibi havaya kaldırıyordu. Adrenalin yüzünden daha fazla yerimde duramayıp aksayarak kapıya koştum. Dehşet içinde kapıya ulaşmaya çalışırken Envis’in bana son bakışlarını gördüm. Bağırsağı havada ip gibi sallanıyordu. Az önce düştüğü yere çeşmeden akar gibi kanlar akıyordu. Elini bana uzatırken canavar onu kendisine çekti ve Envis çığlıklar içinde karanlıkta kayboldu. Yaşadıklarım çok fazla olağanüstü gelmişti. Sanki bir korku filminin son sahnesini izliyordum ve birazdan siyah ekran üzerinde yapımcının adını görecektim. Her ne kadar istesem de böyle bir şey yaşanmadı. Kapıya varmama son iki üç metre kala havaya kalkan ve tahminimce bana saplanmak için hazırlanan morumsu sivri tırnağı gördüm. Gölgesi altında eziliyordum sanki. Bir anda dengemi kaybettim ve yere yapıştım. Lanet olsun! Toparlanamıyordum. Tırnak kürdan misali bana girecekti. Refleks ile yana kaydım. Son dakika beni ıskaladı. Beton zemini çatlattıktan sonra kolayca yerinden kalkıp tekrar havalandı. Bu sefer kalkıp kapıya doğru depar atacaktım. Fakat yaratık da bunu yapacağımı biliyor gibi tırnağını benim koştuğum tarafa hedef alarak tekrar batırdı. O an, buraya geldiğimden beri kullanmadığım tüm çığlık haklarını tek seferde kullanarak bağırdım. Sol bacağımın baldır kısmında ani bir yanma ve acı oluştu. Beni yakalamıştı ve daha acıya bile alışamadan karanlığa doğru sürüklenmeye başladım. Yalan yok. O an direnmeyi bırakıp yaratığın 3. lokması olmayı kabul edecektim az kalsın. Fakat güçlükle kapıya tutundum. Kendimi dışarıya çekmeye çalışıyordum. Betonu bile kıran bu hayvana karşı şansım olmadığını düşünebilirsiniz. Zaten kuvvetli de değilimdir ama adrenalinin verdiği enerji ile direnmeyi başardım. Kendimi kapıya çekiyordum. Kafam dışarı çıkmışı bile. Yaratık tekrar bağırdı. Sesi her seferinde daha da inceliyordu. Sanki ellerimi kapıdan ayırıp kulaklarımı kapamam için özellikle rahatsız edici olarak kükremişti.
Ben kapıyı bırakmadım. Ama canavar bacağımın kenarına saplanan tırnağını geri çekti. Hızla kapıyı arkasından çarparken bir daha sesini duymadım. Şimdi… Şimdi sanırım ormandayım. Burası neresi bilmiyorum. Kocaman bir orman, kaç saat yürüdüm fikrim yok. Çıktığım koca mahzende bir teyp ve kasetten başka bir şey bulamadım. Bende yapacak bir şey olmadığından ancak bunu kaydedebildim. Ağır yaralıyım, çok fazla kan kaybettim, daha ne kadar yürüyebilirim bilmiyorum. Gittikçe güçsüzleşiyorum. Birilerini bulmalıyım. Saatlerdir bağırsam da kimse duymadı. Sanırım ben, sanırım bu benim sonum. Tanrım… Korkuyorum, burada ölmekten çok… çok korkuyorum. En azından bunu dinleyen kişiyi uyarmalıyım. O şey, tam olarak göremesem de o tehlikeli. Çok tehlikeli. Benim kokumu aldı. Eğer serbest kalırsa benden başlayarak çok kişiye zarar verebilir. Hayvan kontrol ya da kim ilgileniyorsa, lütfen… Yalvarırım o şeyi bir an önce öldürün. Öldürün onu!
Etiketler:
Hikaye çok merak uyandırıcı ve gergin ilerledi. Ama kaçış için daha iyi bir şey yazılabilirdi. Canavardan daha güçlü olması biraz garip olmuş. Yinede güzeldi. iPasha kanalına seslendirilmesi yapılaraki, video ve podcast olarak yüklenecek.
Mükemmel