vay be…30 sene olmuş neredeyse…1993 senesinin Mayıs ayı…
o zamanlar gencecik, çakı gibi delikanlıydım. (şimdi dişleri dökülmüş, takma dişli, göbekli bir amca oldum ya neyse.)
hayatımın en kötü günlerini yaşıyordum. depresyondaydım. bîçâre vaziyetteyim, ne yapacağımı bilmiyorum. âilevî sorunlar, para derdi, borçlar, işsizlik derken iyice bunalmıştım. pek kimsem yoktu bu sıkıntılarımı paylaşacak. birileri ile konuşmayı, içimi dökmeyi istiyordum. ne olurdu bir insan da benim yanımda olsa, beni anlasa?..
yolda kendi kendime konuşup, yürürken bir banka oturdum. sinirden elim ayağım titriyordu, kendimi kontrol edemiyordum. hattâ kafama birkaç kere yumruk vurmuştum. tam bu cinnet hâlinde iken bir kadın beni görmüş ve “beyefendi iyi misiniz?” demişti. bir ân irkildim, kadını fark etmemiştim o kızgınlıkla.
ona doğru bakınca genç, güzel, alımlı bir kadını gördüm. “iyiyim, teşekkür ederim. bir sorun yok.” dedim. “bir sorununuz varsa yardımcı olayım isterseniz.” demişti. bunu duyunca cesâretimi toplayıp başladım ötmeye.
yanımı işâret edip “şuraya otur ve beni dinle.” dedim. kadın da tuhaf şekilde bu isteğimi gerçekleştirmişti. yanıma oturunca “biliyor musun, aslında hiç iyi değilim. işim yok, âilem başka bir dert, yalnızım, kimsem yok, bunalımdayım, çok kötüyüm.” dedim.
yarı acıyarak yarı meraklı gözlerle bana baktı. bir şey diyecek gibi olup susmuştu. “sus, sakın konuşma, sadece beni dinle lütfen!” dedim. kadın, bana bakarken taramalı tüfek gibi konuşmaya başladım, hiç susmuyordum. akrabalar, önceki iş yerim, âilem, kazık atan “dostlarım”…hepsini sıradan geçirdim. gıybetini etmediğim kimse kalmamıştı. ağlamaklı, kızgın, titrek bir sesle konuşuyordum. arada yumruklarımı sıkıyor, kendi kendime dövünüyordum. işin garibi, kadıncağız konuşmadan beni uzun uzun dinliyordu.
en son cümlelerimi de söyleyince bir sessizlik olmuştu. “ya sakın yanlış anlama ama sana bir kere sarılabilir miyim?” demiştim. bu cümleyi duyunca bana gülümsemişti. hadi ben manyaktım da o, benden daha manyak çıkmıştı. başıyla “evet” şeklinde işâret yaptı. bunu görünce ürkerek, yavaşça ona sarıldım. o da elini nâzikçe sırtıma doğru koydu. hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. çocukluğumu saymazsak hayatımda ilk kez ağlıyordum…
kadın da beni, “şişşş lütfen ağlama, geçecek.” diye teselli etmeye başladı. birkaç dakîka o hâlde kalmıştık. şimdi anlatınca komik bir film sahnesi gibi geliyor ama o zaman öyle iyi gelmişti ki bana…ellerimi ondan çekince göz göze gelmiştik. kızarmış, sulu gözlerimle; hüzün dolu, kasılmış, asık suratımla ona bakıyordum…
“benimle yürümek ister misin?” diye sormuştu. kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. utanarak, kafamı “evet” şeklinde salladım. yanlış hatırlamıyorsam hiç konuşmadan 1 saat civârında yürütmüştük. sadece yürüyorduk, hiç konuşmuyorduk. neden böyle bir şey yaptığımızı, bu durumu nasıl târif edeceğimi inanın bilmiyorum. o gün her şey çok garipti gerçekten.
bir apartmanın önüne gelmiştik. “burada yaşıyorum ben. içeri gelmek ister misin?” dedi. iyice şaşkına dönmüştüm. ne yalan söyleyeyim, direkt “lan yoksa sevişecek miyiz?” düşüncesi aklıma gelmişti. onca derdi unutturan tek şeyin de uçkur derdi olması bayağı ilginçti ya neyse. donup kalmıştım. şaşkınlık içindeydim, ne yapacağımı bilmiyordum. “hadisene cevap ver.” demişti. sanki konuşmayı unutmuştum. başımı ikinci kez “evet.” diye salladım.
kadın, “gel benimle.” demişti. onu tâkip etmeye başladım. kapıyı açınca evine girmiştik berâber. az eşyâlı, sâde bir evdi. kadının eve yeni taşındığı, hemen anlaşılıyordu. kalbim küt küt atıyordu. ne yapacağını merakla bekliyordum. hâlâ konuşmuyorduk çünkü. bu sessizlik ve bilinmezlik artık canımı sıkmaya başlamıştı. konuşmak için bir bardak su istedim, o da mutfağa doğru gitti.
suyu getirince “şu halıya uzansam sıkıntı olur mu? oturmaya mecâlim yok inan.” demiştim. o da “tabiî ki. nasıl rahat edeceksen.” diye cevap vermişti yanlış hatırlamıyorsam. bana doğru bakıp sonra usulca yanıma o da uzandı. belirli bir süre tavanı seyretmiştik konuşmadan. iyice heyecanlanmaya başlamıştım. başımı sol koluma dayayıp ona doğru döndüm ve gözümü ayırmadan suratına bakmaya başladım.
merakla bekliyordum konuşmasını. o da nihâyet sağ koluna benim gibi başını koyup bana doğru dönmüştü. bana doğru bakınca istemsizce yüzümde bir tebessüm peydâ olmuştu. o da gülümsedi. sonra da konuşmaya başladı.
“ben de aslında hiç iyi değilim.” deyip kendi dertlerini anlatmaya başladı. istifimi hiç bozmadan, gözlerimi bir sâniye bile ondan ayırmadan onu dinlemiştim. meğer kadıncağızın dertleri, benimkinden bile büyükmüş içine tüküreyim. ikimiz de bunalımda, çâresiz insanlardık…
bu defâ o ağlamaya başlamıştı. “ağlama lütfen.” dediğimi hatırlıyorum sadece. sonra dut yemiş bülbüle dönmüştüm sanki. cesâretimi bir kez daha toplayıp, hiçbir şey söylemeden elimi yanağına koydum. gülümsemişti. yalnız kadının gülüşü muhteşemdi. ela gözleri parlıyordu âdeta. büyüleyici bir karizmaya ve gizeme sâhipti cidden.
“biliyorum artık çok olduğumu ama burada birlikte uyuyalım mı?” nevinden bir şeyler gevelemiştim. “üstümüze bir şey almadan, halıda mı?” diye cevap verdi. “evet, sadece şu hırkamı yastık yapalım. lütfen kalkma yanımdan. gitmeni bir saniye için bile olsa istemiyorum.” demiştim. hırkamı çıkarmış, kafamızın altına sermiştik. kadın, koluma uzanmıştı; bense ona iyice sarılmıştım.
\- burada böyle uyursak hasta oluruz ama?
\- olalım…
ve o gün, tanımadığım bir insanla aynı odada uyumuştum. çok uzun bir süre değildi, 2-3 saat kadar ancak sürmüştü sanırım. ikimiz de çok konforlu uyumamıştık belki ama içimi tuhaf bir huzur kaplamıştı. uyanınca uzun konuşmamıştık. “seni görebilecek miyim?” diye sormuştum. “görmek istersen elbette görebilirsin.” demişti. sonra vedalaşıp evden çıkmıştım.
sonraki günler, kadını tekrar görmeyi defalarca düşündüm. ismini sormayı bile unutmuştum. ancak her zamanki korkaklığım ve “beni kimse sevmez. zâten hep yalnız kalmalıyım.” şeklinde salak hayat felsefem devreye girmişti. evine gitmeye bir türlü cesâret edemedim. ne bileyim, sanki kadını tekrar görürsem “büyü bozulacak ve beni istemeyecek” şeklinde tuhaf düşünceler aklıma gelmişti. korkmuştum…
3-4 hafta sonra da hem bütün dertlerimi geride bırakmak hem de yeni bir hayat kurmak için başka bir şehre gitmiştim. kısaca: o günden sonra bir daha da onu görmedim…öldü mü yoksa hayatta mı, bilmiyorum. tek diyeceğim, hayatta ise inşallah çok mutludur…