Doktorlar hastalığıma teşhis koyarken çok zorlandılar. Daha önce hiç görülmemiş bir şeydi. Literatürde ismi bile yoktu bu lanet şeyin. Hafızamı gün içinde 3 saatliğine kaybedeceğim ve 10 dakikalık bir uykunun sonunda geri kazanacağım. Nasıl bir hastalikti bu. Hayatımı karartacağını daha o an anlamıştım. Doktorlar ise bu hastalığa kendi isimlerini vermek için yarışıyorlardı.Adeta onlar için bir deney faresi gibiydim. Beni bir süre gözlemlediler laboratuvar ortamında. Oysa benim bir ailem, bir işim, bir evim var. Acilen gündelik hayatıma geri dönmeliyim.
Nitekim öyle de oldu ve yılın belli bölümlerinde kontrole gitmem şartıyla işlerimin başına döndüm. Çok berbat şeyler yaşadım bu süreçte. İşlerimi bile aksatiyordu bu durum. Bilgisayar başındayken bir anda uykumdan uyanıyorum ve hoop evdeyim. Veya evde ise gitmek üzere hazırlanırken bir anda uykumdan uyanıyorum hoop işteyim. Yaşanan son 3 saati hatirlayamamak bende şok etkisi bırakıyor. Bazen bu şok etkisinin süresi uzuyor. “Nerdeyim ben , burası neresi, ne zaman geldim buraya” gibi soruları kendime sormaktan bıktım. Çoğu zaman patronun bir anda başımda dikilip ” evrakları halen doldurmadin mı, saatler önce söyledim sana” diye hiddetlenmesini normal karşılıyorum. Veya arkadaşlarımın beni arayıp “yine ektin bizi, her zaman söz verip sözünü tutmuyorsun” haykırışlarını…
Ama en kötüsü de evde eşimle yaşadığım anlamsız tartışmalar. İşten dönerken beni asık surat ile karşılamasına alışamadım işte. Biliyorum hafizami kaybettiğim o 3 saatlik sürede ona öküzlük yapmisimdir. Ya da bir isteğini cevirmisimdir ama benim suçum değil ki bu. Hatırlamıyorum ben o an yaşananları. En iyisi yakın zamanda doktora gitmek.
Doktoruma kafamdaki bazı soru işaretlerini gidermek için ziyarette bulundum. Yaşanan son bir haftadaki tüm olaylari anlattım. Özellikle canım eşimin tavırlarını. Onunla evlenmeden önce söz vermiştim, asla gözyaşı dökmeyecek ve her zaman mutlu olacak diye. Ama onun son zamanlarda mutsuz olması benim tüm günümü etkileyebiliyordu, zaten bugün doktoru ziyaret etme sebeplerimden en önemlisi de buydu. Doktorum bana hastalığın farklı bir semptomundan bahsetti. Bunu söylerken bile dudaklarının titrediğini farkettim.
“Genzo, sen 3 saatlik hafıza kaybı süresinde farklı bir insana dönüşebiliyorsun. Bunun için günlerce, haftalarca bekledik, seni gözlemledik. Emin olamamıştık fakat muhtemelen sen bu 3 saatlik sürede normal karakterinin zıttı bir insan oluyorsun. İnsanların sana karşı tavır alma sebebi bu”
Ne diyeceğimi bilemedim. Belki de ben arkadaşlarımı, eşimi bu yüzden kırmışım. Bu yüzden bana karşı soğuk davranıyorlar. Ama hastalığı onlara söylememem için bir anlaşma yaptık. Sağlık dünyasını derinden etkileyecek bir hastalık olabilirdi ve bu yüzden ağzımı sıkı tutmaliydim. Tüm ısrarlarıma rağmen ikna edemedim doktorumu. En azından eşime anlatayim dedim ama olmadı, katı bir kuraldı bu. Artık iş, arkadaş,patron hiçbir şey umrumda değildi. Tek düşündüğüm şey eşim. Onun mutsuz olmasına dayanamazdim.
Eve döndüğümde eşimle sohbet ettim. Halen soğuk davranmaya devam ediyordu. Hatta tiksiniyordu benden , hissedebiliyordum. Evimizin kara kedisi Kömür ile oynayayim bari. Kömür’ü arka bahçemizde yaralı halde bulmuştuk, hemen veterinere götürüp tedavisini yapıp evimize almıştık. Günün yorgunluğunu onunla vakit geçirerek atmayı çok seviyorum. Belli ki son zamanlarda bana karşı cephe almayan tek kişi Kömür. Bir de nankör derler kediler için.
O gece aniden uyandım , evet yine o hatırlayamadığım 3 saatin sonu. Yanıbaşımda ağlayan eşim, beni görünce kaçan Kömür… Neler oluyor burada diye düşünmeden edemedim. Ağlayan eşimin gözyaşlarını silmeye çalıştığımda korkunç gerçekle karşılaştım. Gözü morarmış ve buna kimin sebep olduğu da açıktı. Dokunma bana, diye bağırdı. ” Nefret ediyorum senden, her gün bunu yaşamak zorunda mıyım? Hani verdiğin sözler? Hani dünyanın en mutlu kadını olacaktım? Her gece eziyet çektiriyorsun bana. Bir daha bana dokunmanı istemiyorum!!!”
İçimde adeta fırtınalar koptu. Asla inanmazdı biliyorum. Hem gerçeği anlatmam da yasakti. Gece boyunca salonda ağladım, içinde bulunduğum bu saçma durumu unutmama yardımcı olan tek şey içkim ve sigaramdı. Nereye kadar sürecek bu böyle? Yüzüm gülecek mi artık? Doktoru en kısa sürede tekrar ziyaret etmeliyim.
Artık katlanilmayacak bir hale geldigini anlattım doktoruma. O ise haftanın bir günü beni evde ziyarete geleceğini ve yerinde gözlemleyeceğini söyledi. Bu durumda eşime gerçekleri anlatacaktik. Bir nebze de olsa iyi bir haber bu. En azından eşim hastalığı bileceği için , o acımasız kişinin ben olmadığını kanitlamis olacaktım. Fakat tabi ki uyandığımda kendimi evde bulmuştum. Doktorum nereye gitti, ben ne zaman evime geldim? Bu soruların içinde boğuşurken buldum kendimi. En önemlisi de eşim nerede?
Ya doktor benim hafızamı kaybettiğim o süre içinde çok önemli bir detay verdiyse? Bilemiyorum… Şu an için düşünmem gereken tek şey eşimin nerede olduğu? O korkunç ihtimali düşünmek bile istemiyorum ama sanırım terk etti daha fazla dayanamayıp. Beni Kömür ile başbaşa bırakıp gitti kabullenmeliyim. Eşimin ailesini asla arayamazdim , sonuçta evliliği istemedikleri için onlardan kaçıp evlenmiştik. Sahi eşim benim için ailesini reddetmişti. Ben ise ona cehennem gibi bir hayat yaşatmıştım. İyice nefret ettim kendimden. Evin içi ağır bir çimento kokusu ile kaplıydı.Kömür ise şöminenin önünde iki ayağının üzerinde duruyordu bu hareketi yaptığını hiç bilmiyordum. Kim bilir belki hafızam yerinde değilken ben öğretmiştim.
Günlerce bu psikolojide yaşadım. Bunları unutmak için kendimi içkiye vuruyorum. İçkiye vurdukça gündelik yaşamımı alt üst ediyorum. İşimi bile kaybetmek üzereydim. Patronun karşısına hiç olmayacak projeler ile çıkıyor ve anında reddi yiyordum. Bir gece doktoruma telefon açıp eşimin evden kaçtığını söyledim. İşlerin çığrından çıktığını anlamış olacak ki “yanımda bir polis ekibi ile geleceğim, kendi güvenliğimi ve senin güvenliğini düşünerekten”, dedi. Beni bir gece boyunca gözleyecekler ve olur da tehlikeli bir şey yaşanırsa ekipler müdahale edecekti.
Polislere ve doktora çay ikram ettim. Ardından evi tanımaları için gezdirdim. Polislerden biri eşimin evden nasıl kaçtığını sordu. Sanırım doktorum ekiplere bunun hakkında da bilgi vermiş. Fakat hiçbir şey hatırlamadığımı, hastalığın etkisinde iken yaşanan bir şey olduğunu söyledim. Bir kayıp ihbarı olarak anons geçildi merkeze. Artık tek yapmamız gereken şey beklemek. Bu lanet hastalık etkisini gösterene kadar bekleyeceğiz ve doktorumun beni gözlemlemesini sağlayacağız.
Kömür şöminenin önüne gelip o garip ayakta durma hareketini yapmaya başladı. Ortam şenlendi bir anlığına da olsa. Polis arkadaşlardan biri kedileri çok seviyordu. Kömürü kucağına her alışında ,Kömür yere atlar ve şömine başında ayakta durmaya devam ederdi. Defalarca yaşandı bu. Bir süre sonra garipliği farkettik. Kömür bize bir şeyler anlatıyor gibiydi. O şen kahkahaların atıldığı ortam buz kesti. Polislerden biri şömine başına geldi ve şöminenin yanındaki duvarda farklı boya izlerini gördü. “Amirim bu duvarda bir tuhaflık var, kedi bu duvarın önünden hiç ayrılmıyor ve duvar yakın zamanda örülmüş gibi”
Amir , genç polise hak verdi. Oysa imkansızdı, çünkü bu duvar 5 yıl önce örüldü
Bizzat ben ördüm. Bana inanmadılar , çünkü gördükleri şey daha inandırıcı geldi sözlerimden. Duvarın yakın zamanda örüldüğü açıkça belliydi ama belki de hafızamı kaybettiğim o süre zarfında bir şeyler yaşanmıştır. Duvarı yıkma emri verildi. Genç polis çekiçle duvara vurmaya başladı. Sanki duvarın içi tamamen boş gibiydi. Çıkan sesler evin her yerinde yankılanıyordu. Birkac vuruşun ardından duvar yıkılmaya başladı. Ortaya çıkan manzara hepimizi şaşkına çevirmişti.
Eşimin cesedi… Yüzündeki korku ifadesi, boynundaki morartilar, havada asılı kalan kolu… Herkesin gözü üzerimdeydi. Şaşkınlığım , beni suçlayan gözler üzerimdeyken daha da arttı. Avazım çıktığı kadar ” ben yapmadım, lütfen ben masumum hatırlamıyorum. Bunu yapan kişi ben değilim, benim zittim. Doktor bey bir şeyler söyleyin lütfen” diye bağırdım. Ama nafile, ben sonuçta bir katildim ve her katil gibi yargilanacaktim. Apar topar götürüldüm karakola. Avukatım daha önce bir dava karşısında hiç bu kadar çaresiz kalmadığını söylemişti. Hastalığım resmi olarak teşhis edilmediği için savunma sebebi sayilmayacakti. Polise eşimin kaybolduğunu söylemek ise aldatmaya yönelik bir beyan sayılıyordu.
Ah benim biricik aşkım. Sen benim için türlü zorluklar karşısında durdun. Tüm bu zorlukları yendin. Oysa ben sana verdiğim sözleri tutmadığım yetmezmiş gibi katilin oldum. Hayatta en değer verdiğin kişi tarafından öldürüldün, benim kollarımda. Kendimi asla affetmeyeceğim. Umarım öbür dünyada bunları yapan kişinin ben olmadığımı bir şekilde öğrenmişsindir. Seni hep sevdim…