Karanlık Evin Sırrı
Son zamanlarda hayatımda tuhaf şeyler olmaya başlamıştı. İstanbul’un eski, tarihi semtlerinden birinde, birkaç yıl önce aldığım eski bir köşkte yaşıyordum. Evin tarihi dokusu ve esrarengiz havası, ilk başta beni büyülemişti. Ama son zamanlarda, özellikle geceleri, kendimi huzursuz hissetmeye başlamıştım.
O gece de böyle bir gecenin devamıydı. Gece yarısı uyanmıştım. Bir şeyler beni uyandırmış gibiydi, ama ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyordum. Evin içinde bir hareketlilik hissi vardı; sanki duvarların arkasında bir şeyler dolaşıyordu. Kalbim hızla atmaya başladı. Yatakta biraz daha kalmaya çalıştım, ama merakım ağır bastı. Sessizce yataktan kalkıp koridora çıktım.
Koridorun sonundaki kapı aralıktı. O kapı, genelde kapalı dururdu. İçerisi oldukça karanlıktı, ama içeriden gelen hafif bir fısıltı duyuluyordu. Bu odanın içinde eski, yıllardır dokunulmamış eşyalar ve antikalar vardı; aslında burayı pek kullanmazdım. Yavaşça kapıya yaklaştım ve içeri baktım.
Odada tuhaf bir şey fark ettim. Yerde, eski bir halının kenarı kalkmıştı ve altından bir ahşap kapak görünüyordu. Daha önce o halının altında böyle bir kapak olduğunun farkında değildim. Merakla kapağı kaldırdım; altından küçük, dar bir merdiven çıkıyordu. Merdiven, karanlık bir bodruma iniyordu. Bodrumun karanlık derinliğinden yükselen soğuk bir hava yüzüme çarptı.
Neden bilmiyorum, ama bodruma inmem gerektiğini hissettim. İçimde bir ses, "Gitme!" diye fısıldıyordu, ama adımlarım istemsizce aşağı doğru ilerliyordu. Merdivenler gıcırdıyordu, her adımda kalbim biraz daha hızlanıyordu. En sonunda bodrumun zeminine vardım. Zifiri karanlıktı, ama bir köşede zayıf bir ışık yanıp sönüyordu. Işığa doğru ilerledim ve orada eski bir sandık buldum. Sandık toz içindeydi, ama üzerinde tuhaf semboller kazınmıştı. Bu semboller, hiç bilmediğim ama garip bir şekilde tanıdık gelen şekillerdi.
Ellerim titreyerek sandığı açtım. İçinde eski, sararmış bir el yazması buldum. Yazı, çok eski bir Osmanlıca ile yazılmıştı. Zar zor okuyabiliyordum, ama içeriğini anlamaya başladıkça dehşet içinde geri çekildim. Yazı, bu evde yıllar önce yapılan bir ritüelden bahsediyordu; cinlerin çağrıldığı ve bu eve hapsedildiği bir ritüel. Bu evde yaşayan bir ailenin lanetlendiğini ve onların torunlarının da bu lanetten kaçamayacağını yazıyordu.
O an, odanın köşesinden bir hareket hissettim. Kafamı çevirdiğimde, karanlığın içinde parlayan iki çift göz gördüm. Bu gözler, insan gözlerine benzemiyordu; siyah, derin ve ürkütücüydüler. Gözler bana doğru yaklaştıkça, birden etrafımdaki hava soğudu. O an anladım ki, o gözlerin sahibi, cinlerden biriydi.
Gözler, karanlık bir siluete dönüştü. Bir an için donup kaldım, sonra kaçmak için yukarı doğru koşmaya başladım. Merdivenlerden çıkarken, arkamdan gelen ağır adım seslerini duyabiliyordum. Ama bu sesler normal adım seslerine benzemiyordu; sanki yerin altından geliyordu, boğuk, derin ve yankılı. Kapıyı çarparak kapattım ve odanın kapısını kilitledim.
Soluk soluğa kalmıştım, ama o şeyin kapının arkasında olduğunu biliyordum. Duvardaki eski bir aynaya baktım; yüzüm solgun, gözlerim korku doluydu. Ama aynada, arkamda bir gölge gördüm. O şey, kapıyı kapatmama rağmen benimle birlikte odadaydı.
Gölge, yavaşça bana doğru yaklaştı ve soğuk bir el omzuma dokundu. O an, içimde tarif edilemez bir korku hissettim. Kafamı çevirdiğimde, arkamda kimse yoktu. Ama o soğuk elin baskısını hâlâ omzumda hissediyordum. Kendi bedenimin içinde hapsolmuş gibiydim; kaçamıyordum, hareket edemiyordum.
Sonraki gün, sabah uyandığımda kendimi yatağımda buldum. Her şey bir rüya mıydı, yoksa gerçek miydi bilmiyordum. Ama o gece yaşadıklarımın izleri bedenimde duruyordu; omzumda hala o soğuk elin izi vardı. Ve aynaya her baktığımda, arkamda beliren o gölgeyi görebiliyordum.
O günden sonra, evde daha fazla kalamadım. Hemen taşındım, ama o gece yaşadıklarım beni asla terk etmedi. Nerede olursam olayım, o gölgenin hep arkamda durduğunu hissediyordum. Cinler, bir kez çağrıldıklarında, asla geri dönmezlerdi; bu evi terk etmiş olsam bile, onlar beni asla bırakmayacaktı.
Etiketler: