Görür görmez refleksle elime gitarı aldım ve kafasına vurmak üzereydim ki seslendi bana:
” Dur genzo, ben senim. Bir başka evrenden geliyorum. Beni dinlemen gerekiyor.”
Ne olduğuna anlam veremedim. İçimde çok büyük korku vardı. Yaşananların halüsinasyon olduğunu düşündükçe daha da korktum. Şizofreni mi oluyordum acaba. Konuşmaya devam etti karşımdaki ben. ” Şu ana kadar 5 evren gezdim, ve hepsi de senin verdiğin tepkiyi verdi. Biliyorum korkunç geliyor kulağa. Ama evrenler arası geçişi keşfettim. Diğer evrenlerdeki ben nasıl biriyim diye bakıyordum.”
Ona inanmamak için hiçbir geçerli sebep yoktu. Sonuçta elinde canlı kanlı bir kanıt vardı. Arkasında dev bir portal ile elini uzattı bana. Gelecek misin dedi. Ben her zaman merak etmisimdir böyle bir şeyi. Kabul ettim fakat gezdiğin 5 evreni de görmem şartıyla dedim. Çıktık yola.
İlk evrene gelmeden önce evrenler arası geçişi nasıl keşfettiğini sordum. Bir akşam eve dönerken bir kazaya şahit olmuş. Yaşlı adam yerde öyle kanlar içinde iken çarpan sürücü kaçmış. Kendisi de yaşlı adamı kurtarmaya çalışırken elindeki çantayı ona vermiş ve ” beni boşver,burada çok büyük bir sır var. Mutlaka kullan bunu” demiş. Eve gelince de içinde formüllerin olduğu kağıt sayesinde geçiş sağlamış.
Kendisi beni ilk evrene getirdi. Dev bir malikanenin önündeydik. Hayallerimden öteydi burası. Kim yaşıyor ve neden buradayız diye sordum. O ise sessizce bekle dedi. Çalılık arkasında gizlenip bekliyorduk. Malikanenin önünde iki koruma vardı ve bir anda kapı açıldı. Kapıdan çıkan kişi babamdı. Görünce gülümsedim. “Vay be babam bu evrende zengin mi? Ne şanslı genzolar varmış lan ben culsuzun tekiyim.” dedim. O sırada alaylı şekilde güldü bana. ” Aslında ne kadar şanslı olduğunu anlayacaksin birazdan” dedi.
Henüz sözünü bitirmemisken annemin diğer ben’i tekerlekli sandalye ile gezdirdigini gördüm. Boynun altı tamamen felcti. O ben’e bakarken gözümden yaşlar aktı. Kendimi hiç öyle hayal etmemiştim. Annemin saçlarına aklar düşmüş , suratında hiç gülümseme yoktu. ” Evet babanın işleri yolunda belki ama senin için hiç de öyle değil” dedi diğer ben. Çok rahatsız oldum ve ikinci evrene gidelim dedim.
İkinci evrende kendimizi avrupai mimari yapıların olduğu bir yerde bulduk. Lan yoksa, yoksa ben bu evrende Avrupa’da mi yaşıyordum? Yüzümdeki gülümsemeyi gören diğer ben ” her zaman erken seviniyorsun, izle şimdi” dedi. Uzaktan elinde ekmek ile diğer ben geliyordu. Çok zayıf bedenive suratında bir yara ile. O sırada yanından geçen sarışın ve kaslı bir erkek suratına tükürdü onun ve tekmeler atti. Ben hamle yapmaya kalkisirken diğer genzo tuttu beni. “Sakin ol her şeyi anlatacağım”…
Yerden ağlayarak kalkan diğer ben , bir villanın kapısından içeri girdi. Kapıda hayvani cussedeki korumalardan birinin cinsel tacizine de uğradı. Dayanamayıp sordum diğer genzoya, bu olanlar da ne , neresi burası diye.
“Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak ve nice kahramanlar…. Milli mücadeleyi başlatmak üzereyken tutuklanıp idam edildiler. Osmanlı parçalandı. Şu an Fransız egemenliği altındaki Şanlıurfa olarak bildiğin sehirdesin. Buranın yerlilerini dilediği gibi taciz ediyorlar ve aşağılıyorlar. Çünkü burası resmiyette onlara ait. O genzo bu evrende çok zorluklar çekiyor, vücudunun her tarafında yanil izleri var”
Daha fazla devam etmesini istemedim. Bir sonraki evrene geçmek için ricada bulundum. Bir sonraki evrende sokakta bulduk kendimizi. Artık erken sevinmeyecektim. Nitekim sevinecek bir şey de yoktu. Bir duvarın dibinde kirli, pasaklı , leş kokan bir genzo gördük. Açıklama bekliyordum. ” 2003 yılında Antalya tatiline gidecektiniz hatırlıyor musun? Hatta ablan vazgeçirdi sizi. Bu yüzden Hatay’da tatil yaptınız. İşte bu genzo , Antalya tatili için yola çıktığı sırada Mersin’de yaşanan kazanın tek hayatta kalanı. Tüm ailesi vefat etti kendisi delirdi ve sokaklara düştü. Şimdilerde…”
Lütfen, dedim. Duymak istemiyorum. Evime götür beni lütfen. Israr etti ama kabul etmedim. Bu geceyi unutmak istiyordum. Diğer evrendeki genzolar umrumda değil. Kendi hayatımı ve geleceğimi dusunsem yeter dedim. Madem öyle dedi, diğer genzo. O zaman seni kendi evrenine götüreyim.
” Ama eğer ikna ettiğim genzolar olursa seni ziyarete gelebilir miyiz?” diye sordu. Hay hay , dedim. Mutlaka bir çayımı için. ” Şarap ile geleceğiz merak etme sen, çay ne ki”. Ama hiç şarap sevmem ki ben? Neden bu kadar emin konuşuyorsun diye sordum. Gülümsedi:
-kendini hiç tanımıyorsun genzo hem de hiç. Ben seni senden daha iyi tanıyorum, aptal.
Portala girdikten sonra kayboldu gözden. Yaşanan onca maceraya rağmen aklımda tek soru vardı? Gerçekten kendimi tanıyor muyum acaba?