Aynalar
(Bana ait kurgusal bir hikayedir)
Herkese merhaba adım Alperen bugün sizlere arkadaşlarımızla gittiğimiz kamp gezisinde başımıza gelenleri anlatacağım, hadi olaya geçelim
O gün her sene gelenek hale getirdiğimiz kamp gezisine gitmek için kız arkadaşım ve arkadaşlarımın arabayla gelip beni almasını bekliyordum. Annem bir şeyleri unutmamam ve dikkatli olmam için telkinlerde bulunuyordu fakat her sene yaptığımız için biraz bunalmış bir şekilde dinliyordum ve o sırada arkadaşlarım gelmişti evdekiler ile vedalaşıp arabaya atladım. Oğuz ve Dilara önde ben ve sevgilim Tuba arka koltukta oturuyorduk. Lisenin başından beri dördümüz çift olarak vakit geçirirdik üniversiteden sonra da dostluğumuz devam etti. Bir çok şeyi birlikte yapardık. Her sene kampa giderek birlikte kafa dinlemek bunlar arasında en sevdiğim olabilirdi.
Yolculuk boyunca müzik dinleyerek, telefonla vakit geçirerek ve sohbet ederek kamp alanımıza geldik. Kamp alanımız ağaçlarla çevrili ve göle yakın bir konumdaydı Oğuz ile ben çadırları birlikte kurduk ve kızlarda eşyaları arabadan indirdi. İlk gün yolculuk yapmak ve kamp alanını kurmak için harcadığımız vakitten sonra, havanın kararmasına az kalmıştı. Birlikte bir ateş yaktık ve kamyonetten kamp sandalyelerini alıp ateşin çevresinde oturup bir şeyler yemeye ve sohbet etmeye başladık. Laf lafı açmış uzun saatler geçmişti ve artık uyumaya karar verdik. İyi geceler dedikten sonra sevgilim ve ben çadırımıza geçtik, Oğuz ve Dilara da kendi çadırlarına geçmişlerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyandım ve tuvalete kalktım. Ateş sönmüştü o yüzden telefonun fenerini açıp ağaçların arasına doğru yürüdüm işimi bitirip dönerken ağaçların arasında bir silüet gördüğümü sandım sonra göz yanılması olduğunu veya arkadaşlarımdan birinin de aynı şey için kalktığını düşünerek devam ettim. Aslında ürpermiştim ve göz yanılması olduğunu düşünmek sakin kalabilmemi sağlıyordu. Bu şekilde hızlı adımlarla çadıra gitmeye çalışıyordum. Ayağımda bir sızı hissederek duraksadım. Işığı tuttuğumda ayağıma bir parça ayna battığını fark ettim. Bunun burda ne işi vardı acaba diye düşünürken tekrar bir ürperti hissettim ve hızlı adımlarla aynayı çantaya atarak çadıra doğru ilerledim. Sevgilimi uyandırmamaya özen göstererek ışığın parlaklığını kıstım ve çadıra girdim. Ayağımın ne halde olduğunu görmek için hemen ışık ile kontrol etmeye başladım ama hiç bir şey görünmüyordu. Işık az ve etraf karanlık olduğu için göremediğimi düşündüm. Ayağımdaki acının da geçmiş olması ile birlikte durumu daha da düşünmeden, dışardan gelen sesler yüzünden zor da olsa, uyudum.
Sabah herkes uyandı kahvaltımızı yapmak için yemekleri hazırladık ve bir ateş yakarak sohbet etmeye başladık.
A: Yemekler çok güzel olmuş ellerinize sağlık kızlar
D: Afiyet olsun dün geceki uykusuzluktan sonra iyi gelmiştir umarım
O: Dün geceki uykusuzluktan sonra mı?
D: Gece çadırıa yansıyan bir gölge vardı. Çadırın etrafında biri mi vardı acaba diye düşünüyordum tam seni uyandırmak üzereyken Alperen nasıl anladığını bilmediğim bir şekilde endişelenme Dilara sadece uykum kaçtı aradığım şeyi alıp gidicem diye seslendi.
T: Neden iyi uyuyamadın canım ben çok rahattım hem neyi arıyordun o saatte
A: Böyle bir şey olduğunu bile hatırlamıyorum ki
O: Uyurgezerlik veya unutkanlık sorunun olduğunu bilmiyordum
Dün gece yaşadıklarımı anlatarak işleri daha da garip göstermek istemiyordum ve ben de gülerek karşılık verdim ardından kahvaltımızı sohbet ederek bitirdik
Buraya kamp yapmaya ve doğanın tadını çıkarmaya gelmiştik bu yüzden öğlen saatlerinde yürüyüş yapmaya çıkmıştık. Dilara ve Oğuz şakalaşıp eğlenerek önden gidiyorlardı bizde Tuba ile sohbet ederek arkalarından onları takip ediyorduk. Bir yerde mola vermemiz gerektiğini söyledim. Kayalıkların olduğu bir yerde biraz dinlenmek için mola verdik. Çantalarımızı çıkartıp kayalıklara oturduğumuz da bir pınarın sesi geliyordu ve kontrol etmeye gitmiştim. Yanımızda su vardı elbette ama yine de bu doğal suyu görmek istiyordum. Oraya vardığımda suyun yanında durmak bile bana serinlik hissi verdi. Sudan içmeye başladım soğuk ve ferahlatıcıydı o anda arkamda bir ses duydum. Dilara da benim gibi merak ederek peşimden gelmişti suyu içmek ve elini yüzünü yıkamak için yaklaştı. Hırkasını çıkarınca kolunda daha yeni sayılabilecek düzenli görünen çizik izleri fark ettim ve ne olduğunu sordum. Fark etmediğini söyledi ve herhalde dallardan dolayı olmuştur dedi. Çok üzerinde durmadan konuyu kapattım. Gitmeden şişeye burdan su almak istedim suyu doldurmak için eğildiğimde kıyafetimin boyun kısmı biraz açılmıştı.Dilara bana gece pek uyuyamadınız galiba diyerek muzip bir gülüş attı. Ne demek istediğini anlamamıştım ve ona ne demek istediğini sordum boynum ve göğüs kafesimin oralarda elini gezdirip işte bunlar dedi. Kamera ile gösterdiği yere bakıp izleri gördüm. Ben de fark etmediğimi söyledim. Daha dikkatli olmalıyız galiba diyerek Oğuz ve Tuba'nın yanına döndük onlarda manzaranın tadını çıkarıyorlardı onlara seslenip tekrar yola koyulduk.
İşte yine o ürperti hissi gelmişti ensemde hissettiğim bir nefes gibi beni izliyordu sanki. Tuba ne olduğunu sordu ben de bir şeyim yok bir anlık bir ürperti geldi dedim. Koluma girdi ve ben burdayım merak etme seni korurum diyerek bana takılıyordu. Dilara'da ben de öyle hissettim Tuba beni de koru diyerek güldü. Yolda gördüğümüz güzel çiçekleri veya taşları toplayarak devam ediyorduk. Çok tuhaf bir çiçek gördüğüm an ne olduğunu merak ederek onu inceliyordum ki Oğuz'da aynı çiçeği elinde tutuyordu ve o da bunun ne olduğunu bilmeden bakıyordu. Çiçekler bir patika yol gibi ağaçların arasında devam ediyodu siyah ve gri tonlarında gülü andıran bu çiçeği takip etmeye başladık hep birlikte. Sonuna ulaştığımız da terk edilmiş gibi görünen bir ev vardı köşkü andıran eski ve büyük bir evdi. Daha önce defalarca bu alanda kamp yapmamıza rağmen bunu daha önce hiç gördüğümüzü hatırlamıyordum. Birbirimize bakarak girmeye karar vermiş şekilde kafamızı sakladık. Hep birlikte evi incelemeye başladık odaların bazıları ayakta bile duramayacak yıkılmak üzere gibiydi rutubetli eski bir yerdi üst kat nispeten daha iyiydi ve odalar iyi durumda sayılırdı Dilara ve Oğuz yukarıda dolaşırken Tuba aşağıya biraz daha bakmak istiyordu onu takip ettim ve bir odaya girdik oda diğerleri gibi eskiydi ama üzeri örtülü bir eşya vardı. Merak edip örtüyü indirdiğimizde altından çok güzel görünen şık bir boy aynası çıktı. Ayna evin geri kalanından tamamen farklı bir şekilde çok yeni ve güzel görünüyordu sadece köşesinde bir parça kırık vardı o kadar. Bunun böyle yeni ve güzel görünmesi şaşırtıcı gelmişti. Aynada kendimize bakıp örtüyü tekrar örtüp yukarı arkadaşlarımızın yanına çıktık onlarda tıpkı bizimki gibi bir ayna bulmuşlardı. Ona da baktık tamamen aynılardı kırık bile aynı şekildeydi sadece ters tarafta duruyordu. Ne kadar garip dursa da çok önemsemeden tekrar yola koyulmamız gerektiğini söyledim.
Hep birlikte tekrar yola koyulmak için dışarıya çıktığımızda etrafta çok yoğun bir sis ve sağanak yağış vardı. Hala öğlen vaktiydi ve eve girene kadar hava çok güzeldi çok şaşırmış bir şekilde ne yapmalıyız diye düşündüm ve yağmur durana kadar içerde kalmamız gerektiğini düşündüm. Bu konuda hemfikir olmuş ve içeriye dönmüştük hava akşam saatlerindeymiş gibi kararmaya başlamıştı ne olduğunu anlamadan ortalık tamamen karanlık olmuştu. Sakin kalmaya çalışıp hadi yukarıdaki iyi durumda olan odaya gidelim dedi Oğuz. Yukarı çıktık ve hep birlikte yapacak bir şey de olmadığı için ordaki koltuklarda yatmaya başladık. Uyuyakalmıştım uyandığımda Tuba yanımda yatıyordu Oğuz da hala koltukta yatıyordu onlarda uyumuşlardı. Aşağıdan bir ses gelmişti. Kontrol etmek için kapıyı açıp aşağı inmeye başladım. Yine o ürperti gelmişti yine de devam ettim çünkü Dilara olduğunu düşündüm karanlıkta olsa az önce odada olmadığını fark etmiştim. Feneri açıp sese doğru gittim. Ses Tuba ile baktığımız odadan geliyordu. Kapıyı açıp ışığı tuttuğumda nefesim kesildi ve adeta dona kaldım. Dilara tırnakları parçalanıp kanayacak kadar sert şekilde duvarı tırmalıyor bir şeyler fısıldıyordu. Saçı dağılmış ve kıyafetleri yırtıktı duvarda ellerinden bulaşmış kanla çok kötü görünüyordu ama hala fısıldayarak buna devam ediyordu. Bir an durdu ve bana döndü o an tüm hayatım boyunca korkmadığım kadar korkmuştum çünkü yüzünü bana döndüğünde göz bebekleri yerinde yoktu gözlerinden aşağı kanlar akıyordu ve bir anda çok kalın bir ses tonu ile bana ver diyerek bağırdı. Resmen korkudan ağlayarak yukarı deli gibi koştum odaya girdim ve Tuba ile Oğuz'da az önceki seslerden uyanmış tam geleceklerken ben kapıdan girmiştim. Ne olduğunu sordular.
Tüm olanları anlattım Oğuz resmen histeri nöbeti geçiriyordu Tuba da korkudan ağlayarak nolur burdan gidelim diye yalvarıyordu. Kapının önüne çekmeceyi çekip güvenli bir şekilde nasıl burdan gidebiliriz ve Dilara için ne yapabiliriz diye hep birlikte düşünmeye başlamıştık. O an gök gürültülü sağanak yağış ve fırtına başlamıştı. Her şeyin üstüne bir de bu daha da kötü hissettiriyordu. Cesaretimizi topladık ve elinize silah olarak kullanabileceğimiz bir şeyler alın dedim. Oğuz vahşi hayvanlar için silah getirmiştik yanında mı dedi evet yanımda dedim. Silah daha önce korkudan aklıma bile gelmemişti zaten silahı ne için kullanıcaktık ki dilaraca için mi? Yine de elimize bir şeyler alıp odadan çıktık. Oğuz benim çantamda tabanca olduğu için onu da aldı. Aşağıya inmeye başlamıştık ki üst kattaki aynalı odanın kapısı açıldı ve oğuz bir şeyin onu yerde sürüklemeye başlamasıyla bağırarak yardım istedi onu tutmak istedik ama oda resmen onu içeriye sürüyerek çekti. Hemen peşinden odaya girdik. Oğuz yoktu çantam aynanın önünde duruyordu hemen aldım. Odadan çıkmak için hemen koşmaya başladım Tuba o an çığlık attı çünkü ben koşuyordum ama aynadaki yansıma bizi seyreder şekilde olduğu yerde kalmıştı daha fazla olanlara dayanamıyordum. Tabancayı çantadan çıkarıp aynaya ateş ederek paramparça etmiştim. Hemen Tuba ile dışarı koştuk. Sis ,fırtına, gök gürültüsü ve şimşekler devam ediyordu kapıdan dışarı çıktığımızda etraftaki bir ağaca yıldırım düştü. Her şey inanılmaz bir şekilde korkunçtu yutkunamıyordum nefes alışverişim düzensizdi. Tuba titriyor boş gözlerle bana bakıyordu bayılmak üzereydi onun için güçlü olmalıydım onu tuttum ve çiçekleri takip ederek koşmaya başladık. Bir anda çiçeklerin arasında ayağım bir şeye takıldı ve düştüm tuba ışığı tuttuğunda yerimden sıçradım. Bu dilaraydı soğuk beyaz teniyle uyuyor gibiydi. Peki öyleyse evdeki hali neden öyleydi. Bunu düşünmeye zaman yoktu. Tuba ağlayarak ona bakıyordu hemen tubanın elinden tutup onunla koşmaya başladım. Her şey çok kötü bir hal almıştı çiçekleri takip etmeye devam ediyorduk ilerde sis sanki daha parlak ve aydınlıtı fırtına sesi de azalıyordu. Oraya yaklaşırken Tuba Alperen! diyerek beni tuttu ve ağacı gösterdi. Kafamı kaldırıp baktığım zaman ağacın dalında Dilara ile birlikte bir kız bir erkek daha vardı ve yanlarında siyah bir silüet. Dilara aynı evdeki gibi görünüyordu göz bebekleri yoktu parmak uçları parçalanmış kanlı her tarafı kesikler içinde bir haldeydi. Koş! Diye var gücümle bağırdım. Tuba ile hayatımızda olmadığı kadar hızlı koşuyorduk. Ve en sonunda başladığımız yere geldik. Her şey normal görünüyordu.
Tuba ile birbirimize sarılarak gözyaşı içinde öylece kaldık. Çok uzun bir süre konuşmadan sadece sarıldık ve kendimize gelmeye çalıştık.Telefona bakınca saat hala öğlen vaktiydi ve hava çok güzeldi. Az önce neler olmuştu Dilara ve Oğuz nerdeydi. Orada birbirimize sarılarak şoku atlatmaya çalışıyorduk. Hemen düşünmeye başladık onları geride bırakamazdık. Tubaya ne yapacağımızı sordum.
T: Kamp alanına dönüp yardım çağıralım
A: Yardım için nereye gidicez az önceki olan şeyler için dünyadaki herhangi bir kimse yardım edemez
T: Sadece burdan gitmek istiyorum bu orman ve senin bile gerçek olduğundan şüphe ediyorum hatta kendimden bile
A: Şu an cümle kurabilmek bile benim için çok zor kriz geçirmek üzereyim
T: Aynı durumdayım ama Oğuz ve Dilara nerde Oğuz kayboldu Dilara farklı şekillerde karşımıza çıkıyor çok kötüyüm onları kurtarıp eve dönmek istiyorum
A: Her şey bu çiçekler ile başladı belki onlar bitirir tekrar takip edelim hadi.
Zor da olsa kendimize gelip elimde silahla Tuba ile yan yana çiçekleri takip etmeye başladık. İlerlerken iki kişi çiçeklerin iki yanında oturmuş bekliyordu ve çiçeklere bakıyordu Tuba korkudan kolumu çok fazla sıkmıştı onu korumak için arkama aldım ki bize seslendiler. Sesleri çok naif ve sakin geliyordu neredeyse soluk benizleri ve renksiz gözlerini önemseyetmecek kadar.
Korkmayın arkadaşınız burda onun için burdayız siz de öyle olmalısınız diyerek Dilarayı gösterdiler. Çok korkarak yavaş adımlarla ve silahla yanlarına gittik. Bana ona ihtiyacın olmayacak bırakabilirsin diyerek silahı gösterdi ve ekledi bizim içinse zaten bir önemi yok o sadece canlıları etkiler dedi. Bayılmak üzereydim bunlar kabus muydu yoksa çoktan öldüm veya komada mıydım neler oluyordu burda. Sakin ol genç adam dedi kadın hoş gülümsemesi ile. Soluk benizi renksiz gözleri soğuktan morarmış gibi duran dudakları vardı ikisininde yine de konuşurken ilk başta olduğundan daha az korkuyordum. Tuba da Dilaraya bakıp tekrar ağlamaya başladı. Onu kaldırdım ve onlar bize size bir şey göstericez diyip dilaranın kolundaki çizikleri gösterdiler çizikleri gördüğümü hatta bende de olduğunu söyledim. O zaman diğer arkadaşın sadece şanssız dedi adam. Burada neler oluyor lütfen söyleyin dedim Tuba da aynı şekilde tekrar ederek bekledik. Bize yaşadıklarımızın nedenini ve ne yapmamız gerektiğini anlatmaya başladılar adının Vehbi ve Sema olduğunu öğrendiğimiz kişiler. Her şeyi anlattıktan sonra çiçeklerin arasında yürüyerek uzaklaştılar.
Tuba ile birbirimize baktık ve düşündük. Anlattıklarına göre Adam eve döndüğünde eşini yerde ölü bulmuş o halde görünce ne yapacağını bilemez halde eşine sarılıp aynanın karşısına geçip ağlamaya başlamış ve o an deli gibi korksa da aynada eşinin yansıması olmadığını fark etmiş yansıma sonrasında odaya girerek eşinin aynada görünmesi gerektiği gibi olana kadar yavaşça hareket etmiş ceset ve yansıma bir araya gelince kadın uyanmış aynayı görünce çok korkup üzerini kapatmış. Kadın ne olduğunu anlatmaya başlamış evde temizlik yaparken aynayı silmeye başlamış ve sonrasında aynaya bakarken kafasını tekrar çevirince ayndaki yansıma hareket etmeden kadının az önceki durduğu gibi sabit kalmış ve gözünü açıp kapatınca ona bakarak gülümsemeye başlamış. Kadın çok korkmuş ve geri çekilmiş yansıma aynadan korkunç bir şekilde çıkmış aynı Dilaranın evde gördüğümüz hali gibi. Ve onu boğarak öldürmüş sonrasında da adamın anlattığı olmuş. Kadın ile adam aynalardan çok korkmuş ama kırarlarsa daha kötü şeyler olabilir diye korkup üzerini örterek bırakmışlar. Yıllar sonra eşi ölünce adam eşinin yansıması olan aynanın köşesinden kırıp kendi odasında ki aynadan da kırıp ikisini yer değiştirmiş çünkü eşi o aynada görünmeye devam etmiş kendi yansıması da o aynada görünmeye devam etmiş.
Demek ki ayna parçaları buydu ve Dilara ile ben o parçaları bulduk ve böyle oldu sorun şu ki Oğuz ortada yoktu ve ben o aynayı kırmıştım Tuba ile her şeyden sonra birbirimize sarıldık ve beni kendine çekip öptü, ne olursa olsun birlikte bu işi bitiriyoruz ve eve dönüyoruz dedi. Dilarayı eve taşımaya başladık ve aşağıdaki kırılmayan aynanın önüne getirdik ve gerçekten Dilara'nın yansıması yoktu bir süre bekledikten sonra bir an yine o ürpertiyi hissettim ve aynaya baktığımda Dilara gülümsüyordu. Yavaşça yaklaşarak Dilara'nın durduğu gibi aynada yerini alana kadar gülümsedi ve en sonunda Dilara uyandı Tuba da hemen aynayı örttü. Dilara ağlamaya başladı ve sinir krizi geçiriyordu dışarı çıkarttık titriyordu nefes alamıyordu Oğuz'u sordu ve olan biten her şeyi kendisini geri döndürdüğümüz ana kadar anlattık. Uzun bir süre sonra kendine geldi ve anlatmaya başladı. Gece tuvaletini yapmak için ışığı alıp aşağı gitmiş aynanın olduğu yerden geçerken ayağı örtüye takılmış ve aynayı açmış. Bir an korkup ayağındakinin ne olduğuna bakmış sonra aynayı görünce örtüyü yerine koymak için ışığı kenara koymuş ve örtüyü aynanın üzerine atmak için döndüğünde yansıması o kanlı boş gözlerle ona gülümseyerek bakıyormuş. Tam bağırıcakken yansıma aynadan boğazına yapışıp onu örtüyle ve histerik gülüşü ile boğmuş. Tüm bu olanların nedeneni evin burda neden belirdiğini veya aynaların sırrını bilmiyorduk ama bilmekte istemiyorduk.
Her şey yoluna girecek diyerek onu kaldırdım ve şimdi Oğuz için ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık aynayı kırmıştım ve Oğuz'un bedenini görmemiştik o esnada çiçeklerin arasında yürüyerek gelen Vehbi ve Sema bize seslendi. "Demek arkadaşınızı buldunuz veda vakti geldi galiba" dediler. Dilara korkudan koluma girerek arkama saklanmıştı sonra bunlar onlar diyince anlattıklarımızı hatırlayıp rahatladı. Ve sonra telaşlı ve ağlamaklı şekilde konuşmaya başladı
D: Oğuz ne olacak lütfen bize yardım edin Alperen Tuba bir şey yapın kurtarın onu
A: Merak etme o benim kardeşim sayılır arkada bırakmayacaz
T: Ayna ve Oğuz olmadan nasıl yapacaz bilmiyorum.
Ben ne yaşıyordum böyle diye düşünüyordum ama Oğuz için güçlü olmalıydım birbirine sarılan Tuba ve Dilarayı görünce içimden ve onlar için de diye düşündüm. Oğuz'u aramaya başladık ve çok rahatsız edici bir kokunun olduğu bir odaya gelmiştim çatı katıydı ve kapı farklıydı ayrıca dışı sanki yalıtımlı gibiydi. Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım Oğuz simsiyah gözler ile aynalar ile dolu bir odada tavana bakıyordu geldiğimi görünce bana döndü ve hoş geldin otur dedi. Korkudan dediğini yaptım ve karşısına oturdum ayndaki yansımalarda ben sabittim fakat Oğuz her birinde farklı bir şekilde hareket ediyor ve görünüyordu. Kokudan dolayı kusmak üzereydim ve burnumu kapattım Oğuz bana şimdi her şeyi anlayacaksın diyerek başladı. Alperen geçen seneden beri bir çok şeyim değişti bunu fark ettin mi? Ne anlamda diye sordum. Her anlamda diye cevap verdi ve düşününce gerçekten de farklı biri gibi davrandığı onu tanıyamadığım bir çok an olmuştu. O yüzden evet dedim. Bunun sebebini birazdan öğreneceksin ama tüm bu olanların nedeneni de öğreneceksin derken bir anda ayağa kalktı ağzı kocaman açıldı ve içinden siyah renkte dumanlar çıkmaya başladı ve o ağacın dalında yansıma olan Dilaranım yanında gördüğüm sürekli ürperti yaratan o siyah silüet ortaya çıktı kahkaha atıyordu bana "ayağına batan ayna bu muydu acaba" diyerek elindeki ayna parçasını gösterdi. Acaba bu küçük arkadaşımız nereye ait diyerek fırlattı ve yüzümü sıyırarak arkadaki aynalardan birine yerleşti. Yüzüm hafif bir şekilde kanıyordu. Bana tüm bunlar bu yüzdendi diyerek histerik gülüşü ile bir kez daha alay eder gibi bana bakıyordu. Artık kokudan ve tüm baskı yüzünden kusmaya başladım. Özür dilerim biraz arkadaş havası iyi gelir sanmıştım dedi. Ne dediğini anlamadım. Ne demek istediğimi mi merak ediyorsun dedi evet diyince başladı.
Geçen sene evime küçük bir hırsız girdi. Evde her yeri karıştırdı ve kendine göre beğendiği şeyleri çantasına attı çok zevksiz dedi kahkaha ile o simsiyah gözleri belli belirsiz yüz hatları ama bembeyaz dişleri ile gülüşü korkudan hiç bir şey yapamama sebep oluyordu anlatmaya devam etti. Üzerimde örtü olsa da her şeyi görüyordum, galiba kötü yansımanın ta kendisi şu an karşımda diye düşünüyordum, onu duyuyordum aslında çok önemsemem çünkü çiçeklerimle ilgilenen iki kişiye ait eşyalardı o yüzden çok kızmamıştım ama arkadaşın ne kadar tehlikeli olabileceğini bilmeden benim örtümü kaldırdı ve yere düşen parçayı da aldı bana bakarak gülümsemeye başladı ve durdu ben de ona karşılık gülümseyince bir anda yere düştü vah zavallı dedi. Bunu derken beyaz dişleri sivri bir hale gelmiş ve tebessüm eder gibi muzip bir gülüş ile söylemişti zavallıyı. Tırnakları ile duvarı çizerek rahatsız edici bir ses çıkarıyordu sen ve arkadaşların parçaları getirdiniz bunun için bir yıl bekledim dedi hiddetlenerek. Tuba ve Dilara nerdeydi umarım buraya gelmezlerdi konuşma devam ettikçe daha da rahatsız edici bir hal alıyor ve silüet git gide vahşileşrek büyüyordu. Kokudan dolayı burnumu kapattım ve tekrar midem bulandı. Kabalık etme bunun sorumlusu ben değilim diyerek bana bir sandık gösterdi ve şöyle söyledi açmadan önce parçayı getirdiniz ve yansımayı yerine koydunuz (Dilara'nın yansıması) kuralları yerine getirdiniz gitmekte özgürsünüz sandığı arkasındaki aynaya çevir ve aç sonra da buradan git. Son kelimeyi söylerken siyah gözlerinden kan akmış ve ses odada yankılanmıştı.
Sandığı aynanın karşısında açtığımda Oğuz'un çürüyen bedeni vardı kıyafetlerinden tanımıştım. Aynı yansımanın anlattığı gibiydi her şey ama yansıma Oğuz yere düştükten sonra parçayı elinde görünce sinirlenmişti parçayı alıp ağzına koymuş ve yumruklayarak onu boğazına sokmuştu. Yansıma siyah silüet şekline dönünce sivri tırnakları ile Oğuz'un boğazını parçalayıp aynanın önüne getirdi ve birden siyah duman şeklinde boğazının içine girdi bunu yaparken ayna parçasını kaybetmişti diğer aynada da parça eksikti sinirlenmişti ama asıl olay aynadan çekildikten sonra siyah silüet değil Oğuz gibi görünüyordu tüm anılarını aynada görmüştüm bir senedir Oğuz yerine yansıma ile zaman geçirmiştik odadan çıktım kızları bulup kamp alanına getirdim ve hemen eve döndüm o odada olanları Dilaraya asla anlatmadım hepimiz ağır travma geçirmiştik ve çok uzun süre terapi aldık. Uzun tedavi dönemleri sonrasında Tuba ile evlendik. Komşumuzda Dilara olmuştu yine de hala hiç birimiz aynaya bakamıyoruz ve yansımalardan korkuyoruz. Oğuz ile ilgili gerçeği hiç bir zaman onlara söylemedim sadece cenaze düzenlenmesi için öldüğünü ailesi ve Dilaraya söyledim
Hayat bizim için onca şeyden sonra devam ediyordu bir daha hiç bir zaman oraya kamp yapmaya gitmedik ve birbimizden kopmayarak yaşamaya devam ettik.
(Umarım sıkılıp bırakmadan buraya gelmiş ve sonuna kadar okuyabilmişsinizdir. Hikaye ile ilgili düşüncelerinizi belirtebilirsiniz)
Etiketler: