şimdi güneşli bir sabahı düşün… kargalar bokunu yemiş, toplumun afyonu patlamış, kuşlar cıvıl cıvıl her yerde…
sen de bir elinde kahven, bir elinde aromalı sigaranla balkondan gelip geçene bakıyor, ara sıra taşaklarını kaşıyorsun…
sigaran bitince aşağıya atmak için öne doğru ufak bir hamle yaptın derken ayağın balkondaki hafif su birikintisi yüzünden kaydı ve ağzını demirin kenarı gömdün. bu sırada elinde olan içi dolu kahve bardağı da havaya doğru yükseldi. sen açılar içinde sırt üstü yerde yatarken çötenek diye suratının ortasına düştü, içindeki kahvede yüzüne yayıldı…
şimdi elimizde ne var?
dişlerle dil arasında kalmış soğuk bir balkon demirinin verdiği acı, ve zonklayan dilin yine de hafif metalimsi bir tat alması.
üstüne bi de kahvenin sıcaklığı ve o durumda bile küçük küçük yutman, her şeye inat.
işte am yalamak böyle bir şeydir…