Satranç (1)

Hepimiz rüya görürüz. Bu rüyalar bir çok dinde ve öğreti de zihnimizin ve diğer şeylerin bize bir işareti olarak görülür, dikkat edilmesi gerektiği düşünülür. En küçük rüyalar/sanrılar vb. şeyler ilmek ilmek incelenir ve bir sonuca varılır.
Sonuç iyi veya kötü de olsa kişiye ruhen bir rahatlama vaad edilir.
Keşke benim rüyamı da yorumlayacak ve bana akıl verecek biri olduğuna inanabilseydim, cidden deli olduğumu varsaymayacak bir kişi var mı ondan bile şüpheliyim.
Düzenli bir hayatı olan biriyim aslında. Yani birkaç yıl öncesine kadar öyleydi.
Uyu,uyan, hazırlan, okula git , derslere gir, eve gel, yemek ye, uyu …
Bütün hayatım bundan ibaretti . Ta ki hayatımda her anlamda ve her alanda birşeyler ters gidene kadar.
Bu olay döngüsü tam olarak ne zaman başladı hatırlamıyorum ama artık alışacak ve merakla ne olacağını bekleyecek kadar uzun süredir devam ediyor, işte bundan eminim.
Herşey klasik pijamaları giyip yatağa girmem ve olacakları bilmeme rağmen uykuya dalmaya çalışmamla başlar.
Önce çevremde ki ve odamda ki bütün eşyalar silinir ve gözlerimi tekrar açtığımda beyaz bir odanın içerisinde üzerimde uyuduğum pijamalarımla oturuyor olurdum. Odanın en büyük özelliği ahşaptan bir kapısı olması ve kapıdan herseferinde kimin içeri gireceğini biliyor olmamdı. Önce odanın içerisinde tanımlayamayacağım kadar yanlız oturuyor ve sonra kapıdan gelen sesle artık onun da geldiğini anlıyordum.

İşte herşey başlıyordu…
Yine…
Yeniden…

Önce üzerinde ki uzun ve yerleri süpüren trençkot benzeri şeyi çıkarıyor ve duvardan içeri doğru olan çıkıntıya asıyor sonra kafasında ki eski tarz siyah fötür şapkaya benzeyen şeyi çıkarıp üzerinde toz varmışcasına silkeliyor ve onu da aynı yere asıyordu.

Tüm bunları yaparken de elinde ki çantayla gelip karşıma oturuna kadar da yüzünde ki o gülümseme hiç bozulmuyordu.

-Sevgili dostum, selamlar?!

Benim paspallığıma ters bir şekilde onun üzerinde ki her kıfayet tiril tiril ve ensesine uzanan saçları düzgünce taranmış gibiydi , bugün beyaz bir gömlek ve siyah bir palazzo pantolon giymişti. Ayağında ki siyah hafif topuklu rugan ayakkabılarını gözüme sokmak ister gibi genişçe bacak bacak üzerine atmış özgüvenle kendini sergiliyordu.

  • Sanada merhaba şeytan.

Ona ne zaman böyle seslensem o mermer gibi olan suratında ki ifade değişmeden etrafa korku ve gerginlik yaymaya başlıyordu. Bu gergin havaya rağmen o kalın ve şekilli dudaklarından kahkahaları dışarı salıveriyor ve kafasını biraz yana eğerek elinde ki çantayı açtı.

  • Bir şeytan olmadığımı anlamamakta ısrarcısın sevgili dostum.

O siyah ve beyaz mat camdan oluşan o çok sevdiği satranç takımını çıkarıyor ve her zaman ki gibi önce beyazları benim önüme sonra kendi önünde ki kısma siyahları dizdi.

  • Bana göre bir şeytansın.

Bilmişlikle geriye doğru yaslanıp o keskin bakışlarını bana dikti, nereden geldiğini asla anlamlandıramadığım bir çaydanlık dolusu garip sıvıdan kendi küçük bardağına doldurdu ve keyifle yudumladı.

Biliyordum ki benimle eğlenmek hatta korkutmak onun en sevdiği şeydi…

  • Asıl şeytanlarla tanışamayacak kadar sığ bir düşünce yapın var çocuk. Gözlerinin ardında dönüp duran o çarkların sesini duyabiliyorum. Beynin yıllardır bu anı yaşamak istiyor çünkü beni merak ediyor, fakat korkarım ki yeterince zeki değilsin.

Benimle dalga geçiyor, özellikle sinirlenmemi istiyordu fakat bunu ona vermeyecek kadar korkuyordum. Burası ona ait bir mekan yada boyuttu, bana istediğini yapabilirdi.

  • Evet sana istediğimi yapabilirim sevgili dostum.

Ve evet… Zihnimi okuyabiliyordu…

  • Seni evren ve varoluş arasında ki o ince yapının arasında sonsuz ölüme terk edebilirirm . Seni arafa teslim edip, siz insanların çektiği acıları izletebilirim. Hiç tahmin edemeyeceğin mutlulukların olduğu yere götürüp aranıza ufacık bir adım bırakıp, delirmene sebep olabiliririm.

Tüm bunları söylerken oturduğu yerde keyifle fincanında ki o garip sıvıyı yudumluyor, biryandan da önümüzde süren bu satranç maçına hamleler yapıyordu.

  • Beni korkutuyorsun ama sende korkuyorsun değil mi şeytan?

Taşlarda olan bakışları yavaşça bana doğru döndü, yüzünde ki gülümseme daha da çok büyüdü.

  • Bu santranç maçını kaçıncı sefer kazandım şeytan, saydın mı?

Uzun parmaklı o güzel eli yavaşça yukarı kalktı ve yüzünde ki o şeytani gülümseme daha da büyüdü.
4 parmağı havadaydı…

  • Tam 4 kez beni yendin sevgili dostum. Hatırla lütfen, hatırla ve kurtul.

  • Nasıl?

Başını iyice sağ tarafa doğru eğerek sadece gülümsedi.
Biliyordum ki hatırlamaktan başka çarem ve kurtuluşum yoktu… Ve ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum…

Etiketler:

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3768 Toplam Flood
3968 Toplam Yorum
2346 Toplam Üye
26 Son 24 Saatte Flood

Kod e‑postana gönderildi. (24 saat geçerli)