KAMPTA KOVALANDIĞIM GECE (BANA AİT OLAN KURGUSAL KORKU HİKAYESİ)
YouTube : "iPasha" kanalım üzerinden sesli ve kurgusal atmosfer sesleriyle oluşturduğum hali için link : https://www.youtube.com/watch?v=lnjSv713c0U&t=114s
Eylül 2018’di ve kamp yapmak için eşyalarımı hazırlıyordum. Genelde işten senelik iznimin ilk haftasını böyle kullanmayı tercih ederdim. Bir daha kesinlikle oraya gitmeyecek olsam bile alanın konumunu size söylemek istemiyorum. Genellikle kamp yapmaya tek başıma gidiyorum, telefonumu hiç kullanmıyorum sadece acil bir durum olurda şansıma sinyal yakalayabilecek olursa diye yandımda bulunduruyorum. Kampta yaklaşık 5 veya 6 gün boyunca her şeyden arınıp tamamen rahatlamış bir şekilde evime dönüyorum. Anlayacağınız benim için en verimli tatil bu oluyor. Anneminde hazırlamamda yardım etmesiyle birlikte çantama yeterince yiyecek, içecek, ateş yakmak için gerekli olan ekipmanlar ve daha birçok kamp için gerekli eşyaları yükledim. Annem bana sürekli;
“Oğlum lütfen dikkat et.” Diyordu.
“Merak etme anne her zaman ki gibi sıkıntısız bi şekilde geri dönücem. Saldırgan hayvanların çok bulunduğu bi yer değil merak etme.” Dedim.
Eğer size yanıma aldığım her şeyi sayacak olursam bu epey uzun sürecektir. Sabah saat 5’te otobüsten dağın eteklerinde inip, ormanın içine doğru insanların araçla veya yürüyerek gelemeyecekleri sürekli kamp yaptığım bölgeye doğru ilerlemeye başladım. Yaklaşık 3 saat yürüyecektim ve bu beni aşırı derecede yorsada dinlene dinlene yaptığım bu zorlu yürüyüş ve hafif tırmanışlar benim mükemmel derecede hoşuma gidiyordu. En nihayetinde kamp alanıma geldim. Yolu tamamen sorunsuz ve hiç bir yırtıcı sesi duymadan bitirdim. Çadırımı kurdum, ışıklarımı hallettim, katlanır masamı ve sandelyemi kurdum, ateş için yeterince odun ve çalı çırpı topladım derken saat akşam 19:00 olmuştu bile. Yemeğimi hazırlayıp yedim ve ateş başına oturdum. Rambo bıçağımı belimden çıkartarak topladığım dallardan artanları yontarak onları bir şeye benzetmeye çalışıyordum. O an aklımdan ne geçiyorsa işte. Saat 21:15’te yattım ve sabah 05:30 da kalktım. Anlatımda hızlanıcam sadece yeterince arkaplan vermeye çalıştım, kusura bakmayın. İlk 3 gün bu şekilde ve sorunsuz geçmişti. Taki 4. günün gecesine kadar. Kamp alanımın hemen yanındaki bir çalıdan gelen yüksek hışırtı sesine uyandım. Saate baktığımda gece 02:25’ti. Gelen sese ilk başta fazla takılmadım. Bunun ormandaki bir hayvan olacağını düşündüm ama çadırımın tam önünden birinin yürüme sesini duyuyordum. Çok yavaş adımlarla yürüyordu, muhtemelen ayağında da bot vardı. Sakinliğimi elimden geldiğince korumaya çalıştım. Çadırımın köşesine bıçağımı, yanımdaki çantamın içine de olurda bir yırtıcı bana saldırmaya çalışırsa diye tabancamı almıştım. En sessiz bıçağa ulaşabileceğimden yavaşça kulbundan çıkardım ve hazır bir şekilde dinlemeye devam ettim. Dışarıdaki her kimse yavaşça yürüyerek kamp alanımı araştırıyor gibiydi. Fakat sadece çevremde yürüyordu. Yaklaşık 30 dakika boyunca sessizce onu dinledim ve artık sakinliğimi koruyamayacak kadar sinirlerim bozuldu ve korkmaya başladım. Daha fazla dayanamadım ve;
“KİM VAR ORDA! Ne yapmaya çalışıyosun! Silahım var kendini tanıtsan veya burayı hemen terk etsen iyi olur!”
Birden bire tüm ses kesildi. Dışarıya çıkmaya gerçekten çok korkuyordum. Fakat bir şeyler yapmalıydım. Cevap vermediği için kendimi aşırı şekilde tehlikede hissettim ve fenerimi çadırı açmadan çadırımın kapısına tuttum (sanki ne işe yarayacaksa). Sağıma tuttum, soluma tuttum. Ses veya herhangi bir yansıma yok. Fakat çadırımın arkasından sanki çok ufak bir ses duydum. Hızlıca arkama dönüp feneri oraya doğrulttum ve birden onun yansımasını gördüm. Bel altının yansıması. İri yarı bacakları ve elinde palaya benzer bir şey vardı. Ani bir refleksle çığlık attım.
“NE İSTİYOSUN BENDEN!”
Hala orda duruyodu. Ve birden geri geri yürümeye başladı. Yansıması kayboldu ve çalıların arasına girdiği hışırtıyı duydum. Hızlıca saatime baktım saat gece 03:11 olmuştu. Sabaha kadar diken üstüne durdum desem yeridir.
Sabah saat 6’da çadırımdan yavaşça çıktım ve beni bir sürprizin beklemesinden oldukça korkuyordum. Toparlanıp gitmeyi düşündüm fakat bunu yapmayı hiç istemiyordum. Yani eğer bana zarar vermek isteseydi bunu yapmaya çalışırdı dimi? Kamp alanımdan da bir şey çalmamıştı. Belkide bi deliydi ama nasıl buraya gelebilir ki. En yakın köy tahmini 12 km uzaklıkta.
“Hayır gitmiycem. Senede 1 defa yapabildiğim rahatlatıcı tatilimi mahvetmesine izin vermiycem.”
Gün içinde ne yapıyorsam yapmaya devam ettim. Akşam olmaya başladığında da çantamdan gece görüşlü kameramı çıkardım ve kamp alanını tamamen gören bir ağaca dikkatlice kurdum. Ne olduğunu görmeyi pek istediğimi düşünmüyorum ama en azından bana bir şey olacak olursa bunu kanıt olarak kullanabilirler. Tabi buraya kamp yapmaya geldiğimi Jandarmaya haber vermemiştim. Sadece ailem ve yakın arkadaşlarım konumu ve kaç gün kalacağımı biliyordu. Hava kararmaya başladığında içimi gerçekten aşırı derecede bir ürperti sardı. Ormanın içindeki her sese aşırı tepki veriyor ve sıçrıyordum. Saate baktım saat 21:10’du ve tam o sırada ormanın derinliklerinden korkunç bi bağırma sesi yükseldi. O kadar korktum ki kamp alanından kaçmak üzereydim. Fakat ani bir telaşla ateşi bile söndürmeden direkt çadıra girdim. Telefonu hızlıca cebimden çıkardım ama kamerayı telefonla eşleştirmeyi unutmuşum.
“LANET OLSUN!” dedim kendi kendime.
Bi şey koşarak kamp alanıma geliyodu. Öyle bi koşuyordu ki sanki yer sallanıyordu. Çalıların sesleri ve koşma sesleri iyice yaklaştı. Kamp alanıma koşarak girdi ve acayip bi şekilde nefes nefese kalmış ve sanki bi boğa gibi nefes alıyordu. Toğrağa tekmemi attı yerden toprak alıp ateşe mi attı, ne yaptı bilmiyorum ama ateşi tek hareketle söndürdü şerefsiz. Elimde rambo bıçağımı ters bi şekilde saplama pozisyonunda tutuyordum. Elimle ağızımı kapattım ama nerde olduğum zaten belliydi. Çadıra girmekle çok büyük amatölük yapmıştım. Çadıra doğru hala nefes nefese bi şekilde geldiğini duydum. Çadırın fermuarını tam tutucakkeni o sırada diğer elimle belimden silahı hızlıca çekmeye çalışırken aşırı heyecanımdan yere düşürdüm. Yere düşen şeyin çıkardığı ses yüzünden silah olduğu kesindi ve hemen kendini çadırın sağına doğru attı. Korkudan bağırıdım ve silahı hızlıca elime aldım. Hiç ses yoktu. Belli ki olduğu yerde duruyordu onu fark edememem için.
“KİMSİN LAN SEN! NE İSİYOSUN BENDEN!”
“…” ses yoktu. Nefes bile almıyodu şerefsiz.
Birden bire Bağırdı ve ormanın içine doğru koştu. Korkudan tüm vücudum titriyodu.
“Sabahı görebilirsem ilk iş burdan def olup gitmek!” dedim kendi kendime.
Sanırım yaklaşık 3 saat boyunca hareketsiz bi şekilde kılımı bile kıpırdatmadan sadece gelen sesleri dinledim. Cıpcır böcekleri o kadar yoğundu ki sesleri nerdeyse her şeyi bastırıyordu. Sonunda su içmek için şişeme uzandım ve su içtim. Dışarıya çıkıp kamerayı alıp onun ne veya kim olduğuna bakmak için kendime cesaret verip duruyodum. Fakat hareket etmeye aşırı derecede korkuyodum. Saate baktığımda gece 04:01’di. O kadar uzun süredir hareketsizdim ki hem her yerim karıncalandı hem de korkudan hala titriyodum. Dışarısı hala zifiri karanlıktı ama saatlerdir çıt sesi bile duymadım. Yavaşça çadırın fermuarını açtım dışarıyı görebildiğim kadar kolaçan ettim ve ağaca doğru hızlıca yürüdüm. Ezbere ilerliyodum. Kelimenin tam anlamıyla bi bok görmüyodum. Ağaca elimi uzattım ama bulamadım. Bu esnada burnuma leş gibi bi koku geliyodu ama bunu önemsemedim. Ağaca sıkıca tutunup daha büyük bir hamleyle elimi dala uzattım ve kameranın yere düştüğü sesini duydum. Gece görüşü açık olduğu için kameranın ekrana verdiği ışıktan hemen görüp onu yerden aldım. Aldığım anda hemen dibimde, tam önümde bi çıtırtı sesi duydum ve arkamı dönüp çadıra koşmaya başladım. Hızlı bi refleksle kamerayı çadıra doğrulttum ve o çadırın önündeydi. Tam önünde. Elindeki palayı iyice germiş ve oraya gelmemi bekliyodu. Hızlıca sağa doğru ormanın içine doğru koşmaya başladım. Önümü görmüyodum. Ayağım takılmasın diye dizlerimi iyice yukarı çekerek koşuyodum. Arkamdan çok hızlı bi koşma sesi daha duyuyorum. Allah kahretsin kovalanıyorum. Birden bire sola doğru döndüm ve koşmaya başladım. Sürekli ağaçlara ve çalılara takılıyodum. Şerefsiz herif hala peşimden geliyodu. Ayağım takıldı ve yere yuvarlandım. Kamera hala elimdeydi. Hemen yanımdaki çalıya doğru hızlıca kendimi yuvarladım ve içine girdim. Kamramı koşma sesini geldiği yöne doğru tuttum. Onu gördüm 3 saniye kadar ona gece görüle baktım ve kameramı tekrardan kapattım. İri yarı tamamen siyah giyinmiş. Üstünde yırtık pırtık bi tişört ve altında da aynı şekilde yırtık pantolon vardı, ayağında bot vardı. Leş gibiydi, o kadar kötü kokuyodu ki yaklaştığı anda tüm o iğrenç kokusunu aldım. Yüzü sıyrıklar içindeydi, ne saçı ne de sakalı vardı. Gözleri yuvalarından çıkmak üzereymiş gibiydi. Sanki derisi yanmış gibi duruyodu. Elindeki palası kurumuş kanla kaplıydı. Tam yanımda durdu ve yüksek bi sesle bağırdı. 15 dakika kadar etrafına bakındı. Bu sırada ben ağzımı elimle kapatmış nerdeyse nefes almamaya çalışıyordum. Güneş hafif hafif kendini göstermeye başlamıştı. Yukarıya doğru bakıp kendi kendine bir şeyler homurdandı ve koşarak uzaklaştı. Yemin ederim gece sonunda ilk defa derin bir rahatlama hissi yaşamıştım Sanırım gündüzleri ortalıkta olmayı sevmiyor. O gittikten sonra 30 dakika kadar olduğum yerde bekledim. Pusulamın yardımıyla bile kampı bulmam 1 buçuk saatimi aldı. Yerdeki ezilmiş çimenleri takip ederek bulmuştum. Eşyalarımı gelişi güzel bi şekilde hızlıca topladım ve yola koyuldum. Telefonumun çekmesini ve bir an önce Jandarmaya ihbarda bulunmaya çalışıyodum. Aşağıya etrafıma dikkatlice bakarak indim. Her yerim ağrıyordu. Telefonum sonunda yola yaklaştıkça çekmeye başladı. Yaşanan olayı ihbar ettim ve patikaya bağlanan yola en hızlı şekilde intikal ettiler. Kayıtları ve olayı detaylıca onlara anlattım.
Beni sorgulayan Jandarma;
“Abicim bize haber vermen gerekiyor kampa giderken. Ya sana bi şey olsaydı. Bize haber verseydin belirttiğin günü geçince sana ulaşamazsak aramaya başlayacaktık.”
“Abi çok haklısın ama şükür benim bir şeyim yok.”
“Senin gibi 3 kişi daha geçen aylarda bu alana kampa geldi ama adamlara ulaşamadık. Daha ölü veya diri bulamadık bile. Hiç mi haber izlemiyosun sen?”
Çektiğim kayıtları kendi cihazlarına transfer ettiler. Aileme haber verdiler ve yaklaşık 2 saat sonra beni sağolsunlar eve kadar bıraktılar. Ailem gerçekten çok korkmuştu. Onlara da görüntüleri gösterdim ve izlerken olayı anlattım. Olayın sizi asıl en ürkütecek yanlarından biri ise şu. Kamera kayıtlarını ailemle izlerken gördük. Onlar, evet onlar çünkü 2 kişilermiş ve birisi her zaman çadırımın yanındaymış ben oradan çıkarken bile. Benim hemen ensemde dikiliyodu. Diğeri ise kameranın olduğu ağacın altına doğru yürürken görünüyor. Kamerayı alırken yere düşürmüştüm hatırlıyosunuz. Yerden aldığımda kadraja giriyor o sırada aldığım leş gibi koku ve çıtırtı sesi bu şerefsizden gelmi. En şanslı olduğum kısım ise tam kafama elindeki palayı vuracakken çıkarttığı çıtırtı sesi yüzünden hızlıca oradan uzaklaşmam olmuş. Görüntüleri izledikten sonra yine titremeye ve sinirden ağlamaya başladım. Eğer beni merak ediyorsanız size söyleyeyim. Psikolojik olarak tamamen yıprandım, ciddi değil hafif sıyrıklarım var sadece ve bir daha ömrümün sonuna kadar o alana kampa gitmeyeceğim hatta çooook uzun bi süre kampa gitmeyi düşünmüyorum. Hele ki yalnız olarak ASLA! He bi de yaklaşık 4 ay geçti fakat hala onlara dair bir iz bulamadılar. Siz siz olun kamptayken etrafınızdan gelen sesleri çok iyi dinleyin ve her türlü duruma hazır olduğunuza emin olun.
Etiketler: