DAİRE 317 (Kurgusal gerilim hikayesi)

Daire 317’ye taşındığımdan beri hiçbir gece tam anlamıyla uyuyamadım. Tavandaki o garip ışık kırpışmaları, duvarın içinden gelen tıkırtılar, sabaha karşı kulağıma fısıldanıyormuş gibi gelen sesler… Başta eski bir binanın sıradan tuhaflıklarıdır diye düşündüm. Ama dün gece posta kutumda bir not buldum. Üzerinde sadece şu cümle yazıyordu:

"Sakın kapıyı açma."

Kimin yazdığını bilmiyorum. Ama daha kötüsü… Bu sabaha karşı tam 3:17’de, kapım üç kez çalındı. Ve ben… kilitlemeyi unuttuğumu o anda fark ettim.

Hemen yatağımdan kalktım ve başucumdaki beyzbol sopasını kavradım. Mahallem pek tekin bir yer olmadığından geceleri mecbur yanı başımda beni koruyacak bir alet bulundurmak zorundaydım. Yatak odamın salona açılan kapısının deliğinden yavaşça baktım. Görünürde hiçbir şey yoktu. Kapının arkasında bekledim bir süre. Çünkü böylesine ıssız ve suç oranı yüksek bir yerde sırf ucuz olduğu için eski bir apartmanın son katını tutarken gösterdiğim cesareti, şu an da muhtemelen salonda bulunan şeye karşı koymak için gösteremiyordum.

5 dakika falan geçmişti. İçeriden gelen sesler kesildi. Fakat kapının hemen önünde, zeminde bir gıcırtı duydum. Biri ayağını hafifçe oynatmış gibiydi. Sonra da güçlü bir

Nefes sesi.

Derin, ağır ve insanın içini delen türden. Sanki biri, kapının tam arkasında, sadece birkaç santim uzağımda duruyordu ve burnuyla havayı içine çekiyordu. Sanki beni kokluyordu.

Tüm vücudum buz kesmişti. Beyzbol sopasını daha sıkı kavradım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, göğüs kafesimden dışarı fırlayacak sandım. O an gözüm, oturma odasının köşesindeki aynaya ilişti. Orada bir yansıma vardı.
Ama benim değil.
Bir başkası. Simsiyah gözleriyle bana bakıyordu.
Ve hiç gitmeye niyeti yoktu…

Kapıyı biraz daha araladım. Bir anda o siyah, kambur şey, üzerime doğru koşunca tek dayanağım beyzbol sopamı elimden düşürdüm; dizlerimin bağı çözüldü ve kendimi yerde buldum. Kapının ardında avını yakalamış aç bir kaplanın sesi gibi düzensiz hırıldamalar, anlamsız homurtular ve en kötüsü ruhumun bedenimden çekilmesi gibi değişik bir his; son hatırlayabildiğim şeylerdi.

Uyandım. Normal bir güne, normal bir sabaha. Her şey bir süreliğine güzeldi sadece. Çalar saatimin, duvar saatimin, kol saatimin, telefon saatimin, hepsinin 3.17'ye takılı kalması ve banyo da kendimi siyah, kambur bir şey olarak görmem dışında pek bir sorun görünmüyordu. Tam aklımı kaçırmak üzereyken telefonuma bir mesaj geldi.

Numara kısmında "317 317 31 17" yazan bir kişi veya şeyden, "Sıra sende…" şeklinde bir mesaj aldım. Her şeyin şu üç aptal sayıdan olması artık iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Sonra…

Telefon ekranı titredi. Bildiğin normal bir titreşim değil bu; sanki o elimde değil de, ben onun içinde bir yerde titriyordum. Tam o sırada beynimin içinden bir şey geçip gitti. Bir anlığına, kendi gözlerimden değil de, apartmanın dışından beni izleyen bir başkasının gözlerinden gördüm kendimi. Banyoda öylece durmuş, siyah gölgemsi hâlimle aynaya bakıyor, bir yandan da içten içe çığlık atıyordum.

Bu bir halüsinasyon muydu? Derken, evdeki tüm ışıklar bir anda kapandı. Tüm perdeler aynı anda açıldı. Şehrin ışıkları bile göz kırpmayı bırakmıştı. Sessizlik, kulaklarımı sağır edecek kadar yoğundu.

Tam o anda, banyodaki aynanın içinden bir el çıktı. Aynı benim gibi ama benden çok daha çürük, bozulmuş bir benliğe ait gibiydi. Cildinde çatlaklar, gözlerinde derinlik yoktu. Elini bana uzattı ve kısık, boğuk bir sesle sadece bir kelime fısıldadı:
"Hatırlıyorsun…"

Ve ben… gerçekten hatırlamaya başladım. 317 sayısı sadece bir daire numarası değildi.
O sayı bana aitti.
Ve ben orada yıllar önce kelimenin tam anlamıyla bitmiştim.

31 Ocak 2017 tarihinde, saat tam olarak 3.17'de, 3 çocuğum, eşim ve 7 yıldır bizimle olan köpeğimiz ölmüştü. Ya da öldürülmüştü. 7 yıldır tanıdığım, hayatıma sonradan girmesiyle tüm dengeleri değiştiren 31 yaşındaki kardeşim, tüm ailemi sonsuzluğa yollamıştı…
Ben hariç.

Beni neden bıraktı, hâlâ bilmiyorum. Belki de en büyük cezanın, yaşamak olduğunu düşündü. Her sabah, kahvaltı masasında eksilen sesleri hatırlamak. Evin içinde yankılanan sessizliği dinlemek. Her şeyi biliyorum ama kanıtlayamıyorum. Çünkü olay yerine ilk varan kişiydim. Çünkü elimde beyzbol sopası vardı. Çünkü yüzümde kan vardı. Ve çünkü… hiç ağlayamadım.
Beni asıl suçlu sanmaları da bundandı zaten.

317 sayısı o günden beri peşimi bırakmadı. Ev adresimde, rüya saatlerimde, banka hesaplarımda, hatta tuttuğum alışveriş fişlerinde bile. En başta ‘beynim bana oyun oynuyor’ sandım. Ama bir beynin, sahibini bu kadar acımasızca kandırması mümkün değildi.

Kardeşim hâlâ kayıp. Cesedi bulunamadı. Ama ben onu görüyorum. Sadece aynada.
Ve şimdi, o el… o fısıltı… geçmişimi hatırlattıysa…
Demek ki bu oyun, yeni başlıyor.

Ve muhtemelen, yakın zamanda saat tam 3.17'de kapımı tekrar çalacak. Ama bu kez… kapımı kilitlemeyi aklımın ucundan dâhi geçirmeyeceğim.

Yazar: alpr11
Lütfen düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın.

Etiketler:

Yorum Yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4819 Toplam Flood
5638 Toplam Yorum
3476 Toplam Üye
51 Son 24 Saatte Flood

Kod e‑postana gönderildi. (24 saat geçerli)