Mahalleyi dolandıran bakkalı nasıl kandırdım
Beni bilen veya bilmeyen olması çok önemli değil ama bu hikayeyi veya anı demek isterseniz anıyı birilerine artık anlatmam gerekiyor.
Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ama sıcak bir çarşamba sabahı olması lazım. Yürüyüşe çıkmış ve kuşların şarkılarının altında ağaçların yemyeşil görüntüsünü seyrederek yürüyordum. Bir yandan internetten aldığım portatif heykel komisyonunun ne kadar güzel denk geldiğini düşünüyor(o zamanlar minik heykeller yapıp satıyordum) bir yandan da gazozumu yudumluyordum. Yol iki yöne ayrılıyordu. Sağdaki yolda sevip saydığım bir bakkal vardı ama çok fazla saldırgan köpek de oralarda dolaşıyordu. Risk alıp o yoldan devam ettim çünkü gazozum bitmek üzereydi ve ben bir tane daha içmek istiyordum. Yolda ilerlerken mahallenin yerlilerinden birinin yolda öfkeli bir şekilde taşları tekmelediğini fark ettim. Aslında yanına gidip ne olduğunu sormak istiyordum ama inanın o sırada o taraflardaki bir köpek gözümü baya korkutuyordu. Ben de adama bakarak "İyi günler. Gününüz nasıl geçiyor?" demekle yetindim. Adam ise öfkeli bir şekilde "Git babana sor nasıl geçtiğini." dedi. Bu saçma lafı ilk başta anlayamadım ama kimseyle kavga etmeye de niyetim yoktu. Bakkala yaklaşmıştım. Bu sırada hava birden kapanmaya başladı. Ne gariptir ki çıkarken hava durumuna bakmış olmama rağmen böyle bir şey yazdığını hatırlamıyordum. Yine çok umursamadan devam ettim ve bakkalın kapısından içeri girdim. İçeride favori bakkalım ve bir adam tartışıyordu. Bakkala selam verdim ve o da bir anlığına gözlerindeki öfkeyi bırakıp bana doğru gülümsedi. İçeride direkt içecek reyonuna yöneldim ve güzel bir gazoz ararken bakkalın tartıştığı adam iyice bağırmaya başladı. "Ne demek borcum bu kadar? Sen benimle dalga mı geçiyorsun yoksa benimle alay mı ediyorsun be dolandırıcı bakkal?" Favori bakkalım adamın karşısında biraz başını eğdi ve hayal kırıklığına uğramış gibi veresiye defterine baktı. "Bak buraya kardeşim burada ne yazıyor? On bin TL değil mi?" Sonrasında adam borcunun aslında beş bin olduğunu ve bakkalın dolandırıcının teki olduğunu farklı cümlelerle aynı anlamı verecek şekilde elli kere tekrarladı ve sonunda kartından on bin TL ödeyerek bakkaldan ayrıldı. "Görüşeceğiz seninle. Bak bakalım neler olacak?" Bakkal küçük bir kahkaha sonrası kasa yanına gelmiş olan bana baktı. Hoşgeldin oğlum dedikten sonra bak nelerle uğraşıyorum dedi. Gazoz için açacak var mı diye sordum. Yanında olmadığını ama arka odadan getirebileceğini söyledi. O arka odadayken beklemeye başladım. Veresiye defterine gözüm ilişti. Bakkal son adamın sayfasını kapatmamıştı. Cidden on bin TL yazıyordu ve hiç değiştirilmemiş gibiydi derken yazının yanında beyaz bir kalıntı olduğunu fark ettim. Elimi üzerine attığımda garip, hafif topaklı yapısı kafamı kurcaladı. Bu daksil olmalıydı. Demek bakkal cidden bir şeyler karıştırıyordu. Hemen masanın arka tarafına geçtim ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. Evet cidden çekmecelerin birisinde üç tane daksil vardı. Favori bakkalımın böyle vicdansızca bir şey yapabileceğine başta inanamadım ama sonra dedim ki neden olmasın. Zaten bu adamı neden bu kadar çok sevdiğimi de bilmiyordum. Bana oğlum diye hitap etmesi gururumu okşuyordu galiba. Bakkal içeriden çıktı ve açacakla gazozumu açtı. Parasını ödeyip çıkacakken bakkal "Oğlum unutmadın değil mi?" dedi. Ben ne demek istediğini anlamasam da ona olan sinirimden dolayı hızlıca çıkmak istediğimden evet evet diyerek uzaklaştım. Birileri bu adama dur demeliydi. Büyük ihtimalle taşları tekmeleyen adamın siniri de bakkalın eseriydi. Buna ben son noktayı koyacaktım. Ama önce eve gidip bahsi geçen mini heykeli hazırlamaya başlamam gerekiyordu. Biraz yürüdüm ve evime geldim. Evde sevgilime selam verip onunla beraber güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra masa başına oturdum ve işe koyuldum. İlk önce heykelin ana hatlarını tasarlamam gerekiyordu ki aklımdaki modeli rahatlıkla oluşturabileyim. Yarım saat sonra sevgilim odama geldi ve biraz mola vermemi rica etti. Elinde bir bardak içecek ve bir tabak kurabiyeyle karşıma oturdu. Bunları senin için hazırladım dedikten sonra elini ağzına götürdü ve ben bu sırada onun ne kadar endişeli olduğunu fark ettim. Kurabiyelerden yemeye başladığımda sevgilim sonunda elini ağzından çekti ve konuşmaya başladı. "Cidden bu konu çok önemli. Nişanımız bizim için yeni bir başlangıç olacak." Neyden bahsettiğini hiç anlamamıştım. Nişanla alakalı hiçbir şey hatırlamıyordum. Ne nişanı dedim. Sevgilim ilk önce bana apaçık gözlerle bakıp başını eğdi ve sonrasında ağlamaya başladı. Herhalde gözü biraz yandı da bu yüzden ağlıyor diye düşünerek işime devam ettim. Sonra içeceğime hiç dokunmadığımı hatırladım ve ağzıma bir damla dökmemle o hayattan soğumam bir oldu. Bu gazoz değildi. Birisi nasıl olurda bana gazozdan başka bir içecek içirebilirdi. Lanet olsun diye evin içinde bağırdım. Sevgilim daha da çok ağlamaya başladı. Bana böyle bir şeyi içirmeye çalıştığından dolayı sevgilime kötü bir bakış attım. Heykeli bir kutuya koyup hemen dışarıya fırladım. Asansöre binmeden önce evin içinden beni sevmiyor diye bir mırıldanma duydum ama sevgilim herhalde bir kitap veya film repliğini sevdiği için tekrarlıyor diye düşünüp devam ettim. Heykel henüz bitmemişti ama ana hatları tamamlanmıştı. Komisyon veren adamın bu hatları görül heykelin ne şekilde devam etmesi gerektiğini açıklaması iyi olabilirdi. Komisyon aldığım siteden adamın adresine tekrar baktım. Cidden çok yakındaydı. Hemen yola koyuldum. Kapının önüne geldiğimde zili spesifik olarak üç kere çaldım. Kapı açıldı ve büyük bir sürpriz ile irkildim. Karşımda bakkal adam duruyordu. Şaşkınlıktan bir dakika kadar dona kaldım. Geçsene oğlum dedi. Bakkalın şaşırmaması ise ayrı bir garip gelmişti. Benim sayfamı nereden biliyordu? Neden bir heykel istemişti? Bunların üstüne içeride düşünmeye karar verdim ve içeriye girdim. Hem böylece bakkalın evinde daha neler neler karıştırdığını da öğrenebilecektim. Salona geçtik ve bir masaya oturduk. Ben heykeli kutusundan çıkardım ve masaya koydum. Bakkal oğlum harika görünüyor dedi. Bakkala karşı hâlâ öfkeli olduğumdan ona teşekkür etmedim. Bakkal bekle ikramlık bir şeyler getireyim diye mutfağa yöneldi. Ben ise bu şansı değerlendirip hemen bakkalın çalışma masasındaki çekmeceleri karıştırmaya başladım. Birkaç garip belgeyle dosyayı alıp hemen çantama attım. Bakkal elinde bir kurabiye tabağı ve bir bardak içecekle masaya geldi. Kurabiyelerden yemeye başladığımda evdeyken yediğim kurabiyelere epey benzediğini fark ettim. Bakkal daha çok yersin bunlardan dedi. Pek sorgulamadım. Nasıl heykelin gidişatını beğendiniz mi diye sordum. Gayet iyi diye cevapladı. Sen nasıl istersen öyle yap oğlum diye de ekledi. Bugünkü veresiye olayından bahsettim. Cidden bu olay benim içimi kemiriyordu. Bakkal olayı gördüğümü ve diğer adamın delirmiş olma ihtimali olduğunu söyledi. Ama sonrasında eklediği şey hala kafamı kurcalıyor. "Yine de bir gün açığa çıkarsa şunu bil oğlum: Her şeyi sizin için yaptım." İçeceği ağzıma götürdüm ve yine doğduğum güne kadar her şeyden tiksinti duymaya başladım. Bu da gazoz değildi. Öfkeden kuduracaktım. Hiddetle ayağa kalktım ve evi heykeli dahi almadan terk ettim. Bakkal arkamdan bağırsa da dinlemeyecektim. Bana bunu yapmamalılardı. Gidip bir parka oturdum ve ağlamaya başladım. Tırnaklarımla yüzümü çizecek kadar öfkeliydim. Yerde tepindim, taşları tekmeledim ama hayır geçmiyordu bu öfke. Bakkaldan intikam almadıkça da geçmeyecekti.
Eve gidip odamı kilitledim ve sevgilim odama girmesine izin vermedim. Konuşmak istediğini ve her şeyin çözülmesini istediğini söylüyordu ama sonra da konuşabilirdik. Zaten büyük ihtimalle bir dizinin olay örgüsündeki bir hata üzerine konuşmak istiyordu ama hayır benim bakkaldan intikam almam gerekiyordu. Hemen bakkaldan aldığım belgeleri açtım ve hepsini detaylıca analiz ettim. Bu belgeler bakkalın şaşırtıcı derecede gerçekçi olan hayat hikayesini anlatıyordu. Hikayesini anladığım kadarıyla özetleyeceğim.
Elli yıl önce Amerika'nın Texas eyaletinde yozlaşmış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve eğitiminin temellerini bu ailede almış. Dört yaşında silah kullanmayı öğrenmiş ve altı yaşında hayvan avlamaya başlamış. Yedi yaşındayken babası ve annesi boşanmış ve iki taraf da bakkalın velayetini almak istememiş. Bakkal kara kara elinde hiçbir şey olmadan sokaklarda dolaşmaya başlamış. Neredeyse açlıktan ölmek üzereyken takım elbiseli bir adam bakkalı yanına almış ve ona güzel bir yemek yedirmiş. Bakkal bu adamın yanında yaşamaya başlamış ve bu adam bakkalı eğitmiş. Tabii bakkal bu adamın aslında mafya olduğunu on bir yaşındayken öğrenecekmiş. Bakkal biraz daha büyüyünce bu adamın dahil olduğu ekibe katılmış. Ekipte hızla yükselen bakkal sonunda on sekizli yaşlarına gelmiş ve babası gibi gördüğü takım elbiseli adamı da bu yaşında kaybetmiş. Takım elbiseli adamın intikamını almak isteyen bakkal büyük sözler vermiş ve yirmi sekiz yaşındayken büyük bir operasyonda tam intikamını alacakken bir kadınla tanışmış. Bu kadını ilk gördüğü anda ona aşık olan bakkal mafya işlerini bırakıp o kadınla beraber buraya yerleşmiş ve bir tane de çocukları olmuş. Ama eski düşmanları peşini hiçbir zaman bırakmamış. Bakkal elbet bir gün öleceğini bildiği için kızına büyük bir miras bırakmak istiyormuş. Bu dolandırıcılıklar da bu amacın bir sonucuymuş.
Bunları okuduktan sonra yumuşamayı bırak çok daha sinirlendim ve bütün mahalleliye bu bakkalın foyasını ortaya çıkartan bir bildiri yazmaya başladım. Bu bildiri mahallelinin bakkal hakkındaki bütün düşüncelerini ve varsayımlarını değiştirecekti. Sevgilim ise kapıyı yumruklamaya başlamıştı. Bunu kurtarabiliriz, ben seni seviyorum gibi şeyler diyordu. Şu an diziler hakkında konuşacak zamanım yoktu. Hemen bildiriyi aldım ve evden hızla çıkıp mahallenin ortasına doğru koştum. Etrafta yakaladığım kimseler varsa onlara etrafta kim varsa mahalle meydanına çağırmalarını söyledim. Aradan bir saat geçti. Meydan dopdoluydu ve hava karanlıktı. Gecenin sessizliğiyle mahallelinin meraklı bekleyişi güzel bir uyum yaratıyordu. Mahalleli bana ne olduğunu ve neden burada toplandıklarını sorup duruyordu ama ben bu esnada sakinleşmiş bir şekilde rüzgarı dinliyordum. O an sanki büyük bir lider gibiydim. Elimde güç vardı. Bugün bir insanın kaderini belirleyecektim. Elimde uzun bir parşömen gibi duran bildiriyi açtım ve sanki asil bir elçiymişcesine kağıtta yazanları haykırmaya başladım. Mahalleli her bir kelime sonrası daha da dehşete düşüyordu. Bazıları ağlıyor bazıları ise şaşırmakla yetiniyordu. Hepsinin gözleri öfke ile parlamaya başladı. Bu anda kalabalığın arasından iki kişi çıka geldi. Birisi nişan elbisesi içindeki sevgilim diğeri ise takım elbiseli bakkaldı. Sevgilim hâlâ ağlıyordu. Bakkal ise şaşkın bir halde yere çöktü. Sevgilim yanıma geldi. "Babam hakkında neler anlatıyorsun sen böyle?" Baba mı diye düşündüm. Ne babası dedim ve sevgilim daha çok ağlamaya başladı. Bakkal yanımıza geldi ve hüzünlü bir ses tonuyla oğlum dedi. Demek bu yüzden oğlum diyordu. O benim sevgilimin babasıydı. Demek bu yüzden en başında benim en sevdiğim bakkaldı. Ben bunların hepsini unutmuştum. Demek bugün nişanımız vardı. Ba… ba.. bakkal ayağa kalktı. Elini cebine götürdü. Elinden bir silah yükseliyordu. "Artık buna dokunmayacaktım ama benim için artık hiç umut yok. Ona söz verdim. Canım kızımı senin gibi birisine bırakamam." Silahı bana doğru doğrulttu. Bakkal ağlıyordu. Sevgilim koluma yapışmıştı. Beni öldürmesini istemiyordu. Galiba beni hâlâ daha seviyordu. Bakkalın elleri titriyordu. Bir anda bir mermi sesi yankılandı ve bakkal yere yığıldı. Bakkalın altından kanlar süzülüyordu. Bakkal yere yığılınca arkasında sabah bakkalla kavga eden adam silahla göründü.
"Bak bakalım ne oldu?"
Bu da böyle bir anım işte.
Etiketler:
