İtalya’da güvenlik görevlisiyken Güney Afrika dışiÅŸleri bakanıyla az daha nasıl evleniyordum

Tarihlerden 1999 olması lazım bir pazar sabahı oturmuÅŸ balkonda güneÅŸin doÄŸuÅŸunu seyredip gazoz içerken eski anılara dalmıştım. Elimdeki kitabı on dakika önce bırakmış ve kitaptaki bir kelime sayesinde çocukluÄŸumdaki çok bulanık bir anıyı berrak bir ÅŸekilde görmeye baÅŸlamıştım. ÇocukluÄŸumda çok sevdiÄŸim bir arkadaşım vardı. EÄŸer ki yanlış hatırlamıyorsam ismi de Tacettin'di. Bu çocukla her gün dışarı çıkar, oynar, düşünür, hayal kurardık. Tabi bu anlardan her birinde de gazoz içmeyi ihmal etmezdik. Tacettin çok idealist bir çocuktu. DiÄŸer insanlardan hep çok farklı düşünür ve görülmeyeni görürdü. Åžu an sokakta görebileceÄŸiniz bütün insanların neredeyse her birinden daha olgundu. Tacettin bana ilham verirdi. Onun ilhamıyla çocuk halimle usta yazarlara denk kitaplar yazardım. Ama bir gün Tacettin'i kaybettim. O gün iÅŸte o kadar bulanıktı ki… Bir gün Tacettin ile çok sevdiÄŸimiz bir yazarı havaalanında karşılamak için erkenden kalkmış ve beraber yola çıkmıştık. Havaalanında ben tam yazarı uçaktan inerken karşılamaya giderken Tacettin bir anda yok olmuÅŸtu. Tacettin çığlıklar atıyordu. Çığlıklarıyla onu takip ettim. Onu kaçıran maskeli bir adamdı ve güvenlik görevlilerinden ne kadar çok yardım istersem isteyeyim bana yardım etmiyorlardı. En sonunda bir uçağın deposuna girdiler. AÄŸlamaya baÅŸlamıştım. Åžu an düşündüğümde havaalanındaki kimsenin bu olayı garipsememesi bana hala garip geliyor. Belki de o adam bütün görevlilere rüşvet vermiÅŸti ama oradaki sıradan insanlar ne yapıyorlardı? AÄŸlayarak eve geri dönmüştüm. Annemler ne dersem diyeyim beni anlamamış ve dalga geçmiÅŸti. İşte kitapta okuyup beni o ana geri götüren kelime ise "İtalya" idi. İşte bu anda o uçağın İtalya'ya gittiÄŸini hatırlamıştım. Bir karar verip havalimanına gittim. Gitmeden sevgilim durdurdu(o zamanlar hala birlikteydik). Ve nereye gittiÄŸimi sordu. Yeni ve mutlu bir gelecek kurmaya dedim. Donakaldı ve ben de bu sırada kapıdan çıktım. Ayakkabılarımı giyerken pislik diye bağırdığını duydum ama duvardaki kire diyordur diye düşünüp yoluma devam ettim. Yolda markete uÄŸrayıp gazoz aldım ve metroya bindim. Havalimanının giriÅŸinde bir sürü makam arabası ve takım elbiseli insan vardı. Arabalardan birisinin üzerinde bir ufo çizimi vardı. Ama buna vakit ayıracak zaman yoktu. Havalimanının kapılarından büyük bir hızla girdim ve yönetim bölümüne doÄŸru hızla koÅŸtum. Sekreterle göz göze geldim ve bir anlığına dona kaldım. Randevum yoktu veya görüşmek için çok geçerli bir sebebim de yoktu. Sekreter evet beyefendi ne rica etmiÅŸtiniz dedi. Müdürünüzle görüşmek istiyorum dedim. KorktuÄŸum soruyu sordu. Bu konuda çok bir bahane sunamayacağımı bildiÄŸim için boÅŸta kalmamak ve de biraz havalı gözükmemek için "Kaderle randevum var" dedim. Sekreter ne diye sorduÄŸu anda Kamil ben diyerek cevabımı deÄŸiÅŸtirdim. Åžansım o gün o kadar yüksek seviyede olmuÅŸ olacak ki sekreter randevu defterini kontrol ettiÄŸinde Kamil adlı bir adamın tam da bu saat için listeye ismini yazdırdığını gördü. Evet Kamil bey içeriye girebilirsiniz sekretere teÅŸekkürlerimi sunduktan sonra hızla müdürün odasına girdim. Müdür ayaÄŸa kalktı ve el sıkıştık. "Kamil bey siz olmalısınız" dedikten sonra kıyafetlerimi süzdü ve ben de bu anda bu resmi ortama uygun giyinmemiÅŸ olduÄŸumu fark ettim. Müdürün dikkatini dağıtmak için elini güçlü bir ÅŸekilde sıkıp evet adım Kamil dedim. İkimiz de oldukça rahat olan koltuklara oturduk. Müdür başını masasındaki ellerinin üzerine aldı ve bana doÄŸru merakla bakmaya baÅŸladı. Ben de onun yaptıklarını tekrarlayıp ona merakla bakmaya baÅŸladım. "Evet Kamil bey bugün benimle ne hakkında konuÅŸmak istemiÅŸtiniz" diyen müdüre ilk baÅŸta sorgulayan gözlerle baktım. Aklımdaki konuyu nasıl açacağımı düşünüyordum. Bu tarz anlarda aklımı en iyi sakinleÅŸtiren ÅŸeyi yapmayı düşündüm yani dama oynamayı. Sırt çantamdan portatif damamı çıkardım ve müdürün önüne koydum. Müdür bana sanki çok garip bir ÅŸey yapmışım gibi ÅŸaşırarak baktı. "Benimle dama mı oynamak istiyordunuz" dedikten sonra taÅŸlardan birisini aldı. "Yani ne kadar saygın birisi olduÄŸunuzu biliyorum ama bu da biraz garip deÄŸil mi sizce de" diye ekledi. Dama taşının detaylarını inceliyordu. Sen damayı nasıl küçümsersin diye haykırdım. Aklı başında olmayan bir insan müdürün anın absürtlüğüne ÅŸaşırdığını düşünebilirdi ama hayır. Bu müdür damayı küçümsüyordu. Terlemeye baÅŸlamıştım. SinirlenmiÅŸtim. Belki de yüzüm kızarmıştı. Müdür iyi misiniz bir ÅŸeyler içmek ister misiniz diye sordu. Öfkeme hakim olmaya çalışarak gazoz çok iyi olur dedim. Müdür bana lazımdı. Gazozum geldi ve içip biraz rahatladım. Tacettin'le gazoz içtiÄŸimiz günler gözlerimin önüne geliyordu. O cam gibi ÅŸeffaflık… O asla yalan söylemeyen gülümseme… İşte baÅŸarılı olursam belki de bunları tekrar kazanacaktım. Dama taÅŸlarını dizmeye baÅŸladım ve müdüre İtalya'yı bilir misiniz diye sordum. Müdür cidden dama oynayacağımıza inanamayarak tuhaf bir bakış atacakken bir anda son yaÅŸananları hatırlayıp vazgeçti ve İtalya seyahatlerini anlatmaya baÅŸladı. DediÄŸine göre oÄŸlu İtalya'da doÄŸmuÅŸtu ve ailece bir yıl orada kalmışlardı. İtalya'nın ÅŸehirlerinden bahsetmesini istedim. KimliÄŸine büründüğüm insan epey yüksek bir mevkide olsa gerek ki adam hiçbir ÅŸey gizlemeden açık açık anlatıyordu. Konuya girdim. İstediÄŸim yılın bütün uçak seferi kayıtlarını istiyordum. Müdür ÅŸaşırmış gibi baktı. "Bunu neden isteyesiniz ki Kamil bey" derken oyunu bitireceÄŸini düşündüğü bir taşı tahtaya sertçe vurdu. "Bireysel çıkarlar kiÅŸiye esastır" diyerek ben de güzel bir hamle yaptım. "Hayır, sizin benden böyle bir ÅŸey rica etmeniz asıl garipsediÄŸim ÅŸey" dedi ve kötü sayılabilecek bir hamle yaptı. "Bunu sizden rica etmiyorum müdür bey devredeki görevinizi yerine getirmenizi bekliyorum" diyip oyunu bitiren hamleyi yaptım ve kazandım. Müdür hayıflanarak bir dosya çıkardı. Dosyayı aldım ve odadan çıkmaya yeltendim. Müdür ama bizim konuÅŸacağımız konular vardı peki ya projemiz dese de odadan mutlulukla çıktım. Ben odadan çıkarken sekreterle birinin konuÅŸtuÄŸunu fark ettim. ÜrpermiÅŸtim. Belki de bu adam gerçek Kamil beydi. Hızla uçak giÅŸelerine doÄŸru koÅŸmaya baÅŸladım. Gördüğüm her bir güvenlik görevlisi beni endiÅŸelendiriyordu. Sanki her biri beni enselemek için fırsat kolluyor gibiydi. Hatta belki de çoktan öğrenmiÅŸlerdi. Kaçmalıydım. İşte İtalya'ya giden uçak oradaydı. Depo bölümüne atlamalıydım. İçeri girdim. Hayır görülmemeliydim. Beni görmemelilerdi. Daha da içeriye girmeliydim. İçeride bir ÅŸeye basıp yere düşüp başımı çarptım ve bayıldım. Beni uyandıran depodaki bir köpeÄŸin sesiydi. Galiba İtalya'daydık. Depo açılırken güneÅŸ gözüme doÄŸru vurmaya baÅŸladı. Buranın güneÅŸi çok baÅŸkaydı. Aradan sıyrılarak ve belli etmeyerek uçaktan çıktım. Etraf hiç tanıdık gelmiyordu. Havalimanına girdim ve yurt dışı sim kartı satan bir satıcıdan sim kart satın aldım. Telefondan konuma baktım ve İtalya'da olduÄŸumu gördüm. Bu sırada başım acımaya baÅŸlamıştı. Havalimanından çıkıp bir park bulup orada bir banka oturmalıydım. Havalimanı ÅŸansıma ÅŸehrin içindeydi yürüyüp bir park buldum. Dosya da elimdeydi. Dosyayı okumaya baÅŸladım ve o günkü uçağı buldum. Uçağın gittiÄŸi ÅŸehir tam da bulunduÄŸum ÅŸehirdi. Yolcu listesi var mı diye baktım ve ÅŸansıma o da vardı ama fotoÄŸraflar yoktu. Listede Tacettin diye bir ad yazmıyordu. Daha fazla detay öğrenemeyecektim ama Tacettin'in burada olma ihtimali yüksekti. Gazete kayıtlarını incelemeliydim. Ama bu anda kafama bir ÅŸey dank etti. Ben baÅŸka bir ülkede beÅŸ parasız haldeydim. Yanımda sadece telefonum ve sadece kimlik bilgilerimin ve pasaportumun yer aldığı cüzdanım vardı. Ne yapacaktım. Sevgilimi mi aramalıydım?Tacettin'i bulana kadar burada kalmalıydım. Saçma bulurdu. Annemi mi aramalıydım? Babamı mı… Babam uzun süredir yoktu. En iyisi eski patronumu aramaktı. Beni kızıyla evlenmeye zorladığı için istifa etmiÅŸtim. Kızı belki de dünyanın en güzel ve en zeki kiÅŸisi olabilirdi ama gazoz sevmiyordu. Onunla asla evlenemezdim. Ama bu seferlik bir istisna yapılabilirdi. Aradım. İki kere çaldıktan sonra açtı. Sesi çok mutlu geliyordu yani galiba onu aradığıma sevinmiÅŸtim "Tamam kızınızla evleneceÄŸim" diye onu ÅŸaşırttım. "Ama ÅŸu an acil bir durum var." Bana bulunduÄŸum ÅŸehirde bir otel ayarlamasını rica ettim ama para göndermesini istemedim çünkü bir daha bu adamdan para almayacağıma dair kendime bir söz vermiÅŸtim. Eski patronum bu teklifimi memnuniyetle kabul etti ve bana ayarladığı otelin numarasını attı. Hemen telefondan konumu buldum ve zaten ÅŸansıma yakınlarda bulunan otele doÄŸru yürümeye baÅŸladım. Sokaklar bir tenha bir dopdolu oluyordu. Buranın havası da cidden bir o kadar farklıydı. Sanki güneÅŸ daha canlı ve daha sevecen gibiydi. Daha mutlu hissediyordum. BambaÅŸka bir ülkede ve hiç bilmediÄŸim bir ÅŸehirde olmama karşın yine de doÄŸduÄŸum gündeki gibi özgür ve mutlu hissediyordum. Adımlarım hızla canlandı. Büyük ihtimalle insanlara koÅŸarak ve zıplayarak gidiyormuÅŸ gibi gözüküyordum. Mutluydum anlayacağınız ÅŸekilde. Sonunda otelin kapısına vardım ve giriÅŸe geldim. Resepsiyonist giriÅŸte bekliyordu. İtalyanca bilmediÄŸimden İngilizce konuÅŸmaya baÅŸladım. Resepsiyonist iÅŸinden bıkmış gibi gözüken yorgun bir kadındı bu yüzden iÅŸi kısa tutup hızlıca oda kartımı aldım ve odama giriÅŸ yaptım. Oda karanlıktı ve bu karanlığa girmemle bütün karamsarlığımın üstüme çökmesi bir oldu. Tacettin'in kaçırılmasından sonra çok uzun zaman geçmiÅŸti. Herhangi bir ipucu veya hiçbir ÅŸey yoktu. Ayrıca param da yoktu. Bir ay gibi bir süreyle burada kalacaktım. Bir ÅŸekilde para bulmalıydım. Evet aslında sevgilimle ortak biriktirdiÄŸimiz bir miktar para vardı. Bir ara söylediÄŸine göre evlendiÄŸimizde yeni bir ev tasarlarken kullanmak istiyordu. Ama o kendisi gidip evlenebilirdi çünkü ben bir ara evlenmiÅŸtim ve de hiç beÄŸenmemiÅŸtim. Bu olayı da bir ara anlatırım. Yani bu parayı kullanabilirdim. Para iÅŸini halletmiÅŸtim ÅŸimdi ise kıyafet ve ihtiyaç alma iÅŸi vardı. Yol üstünde orta büyüklükte ama gayet şık bir alış veriÅŸ merkezi görmüştüm. Oraya gidebilirdim ama ilk önce biraz oturup düşünmem gerekiyordu. Ama neyi düşüneceÄŸimi bilmiyordum. Biraz neyi düşünmem gerektiÄŸini düşündüm ama hiçbir ÅŸey bulamadan öylece tavanı izlemiÅŸ bulundum. Bir anlığına bu bütün yaptığım ÅŸeylerin saçma olduÄŸunu hissettim. Canım sıkılmaya baÅŸlamıştı. Ne anlamı vardı ki? Ben bu iÅŸe neden giriÅŸmiÅŸtim? Bu anda kapı çaldı ve içeriye otel temizlikçisi girdi. Yataktan kalktım ve temizlikçiye doÄŸru yürüdüm. İngilizce bir ÅŸekilde ne olduÄŸunu sordum ama kadın çok büyük ihtimalle sadece İtalyanca biliyordu. DediÄŸim hiçbir ÅŸeyi anlamıyordu ve ben de onu anlamıyordum. Ama kadın konuÅŸmaya devam ediyordu. Ne yaparsak yapalım birbirimizi anlayamadık ve ben en sonunda kadın konuÅŸmaya devam ederken yanından sıyrılıp odadan çıktım. Resepsiyonisti selamladıktan sonra dışarı atıldım ve tekrardan rüzgarla esip gürleyen kalabalığın sesini dinlemeye baÅŸladım. Yoldaki bütün restoran ve kafelerin ürünlerinin kokusu birbirine karışıyor, tuhaf ama ahenkli bir koku yaratıyordu. Köşeden döndüm ve alış veriÅŸ merkezinin için girdim. İkinci katta kıyafet maÄŸazaları olmalıydı. Rastgele gördüğüm birisine girdim ve kendime uygun bir ÅŸeyler aradım. Üç parça seçtikten sonra deneme kabinlerine yöneldim. Tam ikinci kıyafetimi denerken içimde bir ürperme hissettim ve kabinin kapısını açtım. Kabin bölümüne yönelen eÅŸikte bir adam duruyordu. Kafası maÄŸazaya doÄŸru yöneldiÄŸi için yüzünü göremiyordum. Sanki adamın etrafındaki bütün ışıklar dize gelip adamın sözlerini dinliyordu. Nereden bakarsam bakayım adam aynıydı. İnsan üstü bir varlık gibiydi. Bir adım attım. Adam bir anda kafasını çevirdi ve o anda gördüm. Tacettin'le aynı yüze sahipti. Korkuyla geriye sıçradım ve kafamı duvara çarpıp sersemledim. Tekrar baktığımda adam yoktu. Bir anlığına gerçekliÄŸi sorgulamak için oturacak bir koltuk aradım. Ama ne bir koltuk vardı ne de mantıklı düşünebilen bir ben. Ama bu bir iÅŸaret olabilir miydi? Belki de Tacettin buralarda bir yerlerdeydi. Peki ya Tacettin'in buralarda olup olmadığını nasıl anlayabilirdim?Tacettin yoksa buralarda mı çalışmıştı? Burada güvenlik görevlisi olarak iÅŸe girmeliydim. Neden bilmiyorum ama bu anda aklıma ilk bu düşüncenin geldiÄŸini hatırlıyorum. Zaten bütün olayları baÅŸlatan da benim güvenlik görevlisi olmamdı. İşte böylece alış veriÅŸ merkezi müdürü ile görüşmeye gittim ve bir ÅŸekilde boÅŸta kalan bir pozisyon olduÄŸunu öğrendim. İlk önce ürperdim acaba bu pozisyon neden boÅŸta diye ama sonrasında içimdeki bir his kesinlikle bu fırsatı kaçırmamam için bastırmaya baÅŸladı ve iÅŸe girdim. İsmimi ne olur ne olmaz diye Kamil olarak yazdırdım. Sahi ÅŸimdi hatırlıyorum da müdür belgelerimi yeterince iyi kontrol etmemiÅŸ ve gerçek ismimi görmemiÅŸti. Pasaportumu bile açıp bakmaya gerek duymamıştı. Zaten maaÅŸ da epey düşük olunca normal karşılamıştım herhalde. İşte böylece bir gerilim ve bir umutla otelin yolunu tuttum. Gece mesaisinde çalışacaktım. Yol üstünde birikim parasını kullanarak mideme bir birikim yaptım ve bir bank bulup ona oturdum. Otururken önüme seyyar bir satıcı gelip İtalyanca bir ÅŸeyler anlatmaya baÅŸladı. İngilizce olacak ÅŸekilde bir gazoz rica ettim ama nakitim yoktu. İnanın nedenini hiç hatırlamıyorum adama iÅŸaret parmağımla güneÅŸi gösterdim. Adam da güneÅŸe doÄŸru baktı ve bu anda elimi bir kez çırpıp kısa bir nara tutturmaya baÅŸladım. Adam dans etmeye baÅŸladı. Ben de ayaÄŸa kalktım ve adamla beraber dans etmeye baÅŸladık. Böyle yarım saat boyunca birbirimizi anlamadan dans ettik. Adam en sonunda durdu ve gazozun parasını istemeden gitti. YaÅŸadığımız ana ÅŸaşırmaya zaman bulamadan kendimi otelin önünde buldum. Resepsiyonist hala aynı bıkkınlıkla oturuyor ve oflayıp pufluyordu. Selam verip odama geçmek için kapıya doÄŸru yöneldim. Kapı hala açıktı. Ve temizlikçi kadın yerinden ayrılmamış orada bekliyordu. Yanından sıyrıldım ve gördüm ki hala daha konuÅŸmaya devam ediyordu. Ben otelden ayrıldığımdan beri yerinden bir santimetre dahi ayrılmamış ve artık ne anlatıyorsa bunu duvara anlatmaya devam etmiÅŸti. Resepsiyonistin yanına indim ve ona durumu anlattım. Pek ÅŸaşırmamış gibiydi. Beraber odama gittik ve resepsiyonist temizlikçi kadını odadan bir ÅŸekilde çıkardı. Yatağıma uzandım ve düşünmeye baÅŸladım. Canım hiç plan yapmak istemiyordu. Zaten planımı neyin üstüne kurabilirdim ki. Elle tutulur bir tane bile ipucu yoktu. Küçük bir ipek tanesi olsa dahi… AÄŸlamaya baÅŸladım. Mini buzdolabını kontrol etmeye gittim. AÄŸzına kadar gazoz doluydu. Kesinlikle doÄŸru oteli seçmiÅŸtim ya da eski patronum beni gereÄŸinden fazla iyi tanıyordu. Üç ÅŸiÅŸe gazoz alıp balkona çıktım ve ne bir düşünce tanesini aklımdan geçirmek dursun, yaÅŸamayı unutarak günbatımı önünde gazozlarımı içtim. Ne bir ses ne de bir seda bozabildi o anki sefamı. KuÅŸlar bile ötmedi ben sakinliÄŸimle yaÅŸayayım diye. O an için ne geçmiÅŸ ne de gelecek önemliydi benim için. Yalnız o an yeni doÄŸmuÅŸ bir yavru gibi hissettim hayatım boyunca. Rüzgar tatlı ellerini çeneme koymuÅŸ, saçlarımı dalgalandırıyordu. Bir anlığına rüzgara gazoz ikram eder gibi oldum. Ama elbet biliyordum ki rüzgar zaten kendi tahtında içiyordu gazozların en ÅŸahanesini.

Zaman geceye yaklaşınca iÅŸ yerime bana verilen kıyafetlerle gittim ve o gece karanlığında bütün ihtiÅŸamını kaybeden yere giriÅŸ yaptım. Belki ben de bir zamanlar böyleydim. Sabahları var olan ihtiÅŸam Tacettin ile beni temsil ederken akÅŸamları yok olan ses ve bilinç Tacettin sonrası beni temsil ediyordu. Daha fazla moralimi bozmadan içeriye girdim ve binanın içinde volta atmaya baÅŸladım. En ufak bir farklılık yoktu. Her yer aynıydı. Süs havuzunun önünde oturdum. Gece fıskiye kapandığı için bu havuz sadece durgun bir sudan ibaretti. Durgun suda kendimi izlemeye baÅŸladım. Yarım saat boyunca kendimi izledikten sonra suyun yansımasından üst katta bir parıltı fark ettim. Hemen arkamı dönüp orada bir silüet var mı diye bakınmaya baÅŸladım. Bir kafa benim oraya doÄŸru baktığımı gördüğü anda kaçmaya baÅŸladı. Hemen ayaÄŸa kalktım ve üst kata doÄŸru yöneldim. Ben üst kata girdiÄŸim anda büyük bir çığlık sesi duydum. Bir ÅŸeyler oluyordu. Silahıma davrandım. İlerledim. KoÅŸtum. YaklaÅŸmıştım. İşte biri yerde yatan iki kiÅŸi oradaydı. İkisi de karanlığın içindeydi. OlduÄŸum yerde kala kaldım. Soldaki ayakta olan figürün elinde ay ışığı gibi parlayan bir silah vardı. Ayağımda yapışkan bir sıvı hissettim. Yere baktığımda o sıvının yerdeki figürden akan kan olduÄŸunu gördüm. Soldaki figüre baktım. AÄŸzını gülerek açtı ve o anda ay ışığının ona vurmasıyla onun o soluk ama ihtiÅŸamlı yüzünü gördüm. Bugün kabinlerde karşılaÅŸtığım Tacettin yüzlü adamdan baÅŸkası deÄŸildi bu. Nefesim daralmaya baÅŸladı. Kalbimin derimin derinliklerini parçaladığını hissettim. Herhalde kalbim de Tacettin'i görmek istiyor diyerek kendimi sakinleÅŸtirmeye çalışsam da nafileydi. Hayatım gözlerimin önünden geçiyordu. Bu anda babamın bana bisiklet sürmeyi öğrettiÄŸi günü hatırladım. Nedenini hiç bilmesem de biraz sakinleÅŸmiÅŸtim. O gün de rüzgarlıydı. Bir anda Tacettin yüzlü adamın durduÄŸu taraftan güçlü bir rüzgar esmeye baÅŸladı. O günkü rüzgar çok tatlı gelirken bu rüzgar beni öldürüyordu. Ana odaklanmaya baÅŸladım. Gözlerim açılıyor ve yüzümde derin bir acı duyuyordum. Burada ne oluyordu? Sersemlemeye baÅŸladım. Bacaklarım beni ayakta tutmakta zorlanmaya baÅŸlamıştı. Bu adama kim olduÄŸunu sormalıydım ama yapamıyordum. Neden Tacettin ile aynı yüze sahipti? Beni de yerde yatan adam gibi öldürecek miydi? Tacettin ile ne baÄŸlantısı vardı? Yerde yatan adam da kimdi? KoÅŸup kaçmak istedim. Hayatımda bu kadar gerilim dolu bir anı bir kez olsun yaÅŸamamıştım. Ne olursa olsun bu adamın bir sonraki kurbanı olmamalıydım. Adam konuÅŸmaya baÅŸladı. Adam aÄŸzından her bir yeni kelime çıktığında aÄŸaç hışırdamasına benzer sesler çıkıyordu. KonuÅŸtuÄŸunda yüzündeki gülümseme biraz olsun bozulmuyordu. "Beni gördün demek." Bu tek bir anlama çıkıyordu: beni öldürecekti. "Gerçekten de hiçbir deÄŸiÅŸim yok. Ne bir farklılık, ne de farklı bir ifade…" Kaçmalıydım. "İşte bu yüzden seni hep…" Adam bir anda sustu ve öksürmeye baÅŸladı. Sanki yaÅŸlı bir aÄŸaç derim bir sesle öksürüyordu. Sonunda öksürük kesildi ve adam derin bir içtenlikle gülmeye baÅŸladı. Artık dayanamıyordum. Kaçmaya baÅŸladım. Arkama bile bakmıyordum. O belki de Tacettin'di ama canım da bir o kadar önemliydi. KoÅŸtum ve çıkışa geldim. Arkamdan koÅŸma sesleri geldiÄŸini çıkışa yaklaÅŸtığımda fark etmiÅŸtim. Ne yapmalıydım? Otele gidersem beni bulabilir miydi? Belki de bütün İtalya'dan haberdardır diye düşünmeden edemedim. Ne yapmalıydım? Ülkeden mi kaçmalıydım? Ay ışığı kızıllaÅŸmaya baÅŸlamıştı. Rüzgar sertleÅŸmiÅŸ ve bir diken gibi esip gürleme baÅŸlamış bense can havliyle bu dünyada en çok aradığım kiÅŸiden kaçıyordum. En mantıklısı ülkeden kaçmaktı. Peki ya bu saatte havalimanı açık olur muydu? Åžansımı denemek için koÅŸa koÅŸa havalimanına gittim. Bir gazoz olsa ne kadar iyi olurdu. Havalimanına giriÅŸ tarafından girdim. Hemen uçak giÅŸelerine yöneldim. En son havalimanındayken güvenlik görevlilerinden kaçarken ÅŸu an güvenlik görevlisi kılığıyla kaçıyordum. Bu kıyafetler iÅŸe yarıyordu. Kimse bir uçağın deposuna girip girmediÄŸimi sorgulamayacaktı. Hemen kaçmalıydım çünkü halen daha arkamda olabilirdi. Çaresizlikten rastgele bir uçağın deposuna girdim ve orada beklemeye baÅŸladım. İki dakika sonra kapak kapandı ve karanlık odaya hakim oldu. SakinleÅŸmiÅŸtim. Artık beni bulma imkanı yoktu. Peki ya o da aynı uçaÄŸa binebilir miydi? Åžu an bunları düşünmemeliydim. Karanlıkta düşünmeye baÅŸladım. Belki de her ÅŸeyi netleÅŸtirmenin bir yolu vardı.

Sıcak bir yaz sabahı balkona çıkmış güneÅŸi izliyordum. O zaman sekiz yaşında olduÄŸumdan mıdır bilinmez rüzgar saçlarımı daha çok okÅŸuyordu. Yine sanki bir sınavdan tam puan almışım gibi rüzgar saçımı okÅŸarken annem balkon kapısını açtı. Genelde annemle babamın kavgasını duymamak için nerede bulunuyorsam oranın kapısını kapatırdım. Neredeyse bir alışkanlık haline gelmiÅŸti. Kapısı açık bir ortamda bulunduÄŸumda rahatsız olurdum. İçimi bir his kemirirdi sanki o açık olan kapıdan bir tehlike fışkıracak diye. Bu seferkinde yani annem kapıyı açtığında ise tehlikeden çok bir mutluluk geldi. Annem güneÅŸ manzarası karşısında zevkini sürmem için bana gazozla destekli kahvaltı hazırlamıştı. Rüzgar başımı okÅŸamayı bıraktı ve ben keyifle aç karnımı doyurmaya baÅŸladım. Bu sırada balkona babam geldi ve karşıma oturdu. GüneÅŸi tam arkasına aldığından dolayı bana karşı bir gölge konuÅŸuyormuÅŸ gibi görünüyordu. Babam ilk önce sessizce oturup bekledi. Çok sıkıldım dedi. Bu soÄŸuk artık benim için çok fazla diye de ekledi. "Sıcak bir yer…" Annem içeriden babama bağırmaya baÅŸladı. Babam içeri geçerken arkasında tekrar beliren güneÅŸ beni yakacak gibi kırmızılaÅŸmaya baÅŸladı. Artık bana acımıyordu. GüneÅŸ beni öldürmek istiyordu. Öldürecekti de.

Sonunda uçak rotasının sonunda neresi varsa oraya iniş yaptı ve tekrar aydınlık yüzü görebildim. Depodan bir şekilde sıyrılıp indiğimiz havalimanına girdim. Çok sıcaktı. Gidip oturan birine İngilizce bir şekilde nerede olduğumuzu sordum. Güney Afrika cevabını duymak bana ilk başta bir şok geçirtse de sonrasında yani yarım saat içerisinde kendime gelebildim. Beni odalarında maalesef ki yanağıma tokatlar atarak uyandırmaya çalışan görevliler olmasaydı bu süre bir günü dahi bulabilirdi. Görevliler onlara olan kızgınlığımız fark etmiş olacak ki bana içecek bir şeyler getirdiler. Ne kadar şanslıyım ki bu ülkede bile gazoz bulabilmiştim. Adamlar kendi aralarında bilmediğim bir dilde konuşmaya başladılar ve ne sorsam sorayım cevap dahi vermediler. En sonunda müdür olduğunu tahmin ettiğim bir şahıs odaya girdi ve tam da karşıma oturdu. Yaşlı, saçlarının bir kısmı beyazlamış ama güvenilir duran bir adamdı. Adam bana prosedürü ve yasa dışı bir şey yaptığımı açıkladı. Ben de ona elimden geldiğince durumu anlattım. Adamın gözleri düştü ve ciddiyeti arttı. Herhalde acıklı hikayemdendir diye düşündüm ve çok aldırış etmedim. Müdür odadan bir telefon görüşmesi yapmak için çıkıp beni yalnız bıraktı. Duvarla kapının ahengini izlemeye geri dönmüştüm. Herhalde yirmi dakika bekledikten sonra müdür odaya tekrar girdi ve yüksek mevkili bir görevlinin benimle görüşmek istediğini söyledi. Görevlinin kim olduğunu sorduğumda ise birkaç oflayıp puflama dışında hiçbir cevap alamadım. Beni havalimanının dışındaki siyah, lüks bir arabaya bindirdiler. Arabaya bindiğimde ayakkabıma baktım. Orada olduğunu zannettiğim kan lekesi sanki hiç var olmamış gibi yoktu. Ne olduğuna anlam veremedim. Havalimanına doğru baktım. Tacettin yüzlü adam oradaydı ve bana doğru bakıyordu. Düşünmeyi bıraktım. Eğer ki daha fazla düşünecek olsaydım delirecektim. Kendimi yola bıraktım. Yol beni reddetmedi.

Arabadan indiÄŸimde karşımda büyük bir malikane vardı. Görevlilerin yönlendirmesiyle malikaneden içeri girdim ve uzun koridorlarında yürümeye baÅŸladım. O kadar çok koridora raÄŸmen sonuç sadece tek bir odaya çıkıyordu. Ne kadar büyük bir yer israfı diye düşünmeden edemedim. Odaya girdim ve karşımda piyano çalan bir kadının durduÄŸunu fark ettim. Kırmızı bir elbise giymiÅŸti. Avizenin altında tek kiÅŸilik bir orkestra yönetiyor gibiydi. Kadın beni görünce ayaÄŸa kalktı ve kendiyle beraber beni bir masaya yönlendirdi. "Evet" dedi. İngilizce'si epey iyiydi. "Sizi buraya neden getirttiÄŸimi merak ediyorsunuzdur." Aslında pek de merak etmiyordum. Sadece… YorulmuÅŸtum. Herhangi bir ÅŸey demedim. "Siz bizim için siyasi bir kozsunuz Kamil bey ve ÅŸu an sizi elimizde tutmak için her türlü yetkimiz var." Eh öyle mi diye cevap verdim. "Åžu hikayeniz ise beni benden aldı. AkÅŸamki partide bir de sizin aÄŸzınızdan dinlemek isterim." Åžu anki durum hiç iç açıcı deÄŸildi. Tacettin'in yüzüne sahip bir canavar tarafından takip edilirken bir de bunun üstüne bir devlet tarafından koz olarak kullanılacaktım. Peki ya siz kimsiniz diye sordum. Kadın heyecanlı bir ÅŸekilde "Ben dışiÅŸleri bakanıyım" dedi. DışiÅŸleri bakanı demek ha diye düşündüm. Olaylar hiç beklediÄŸim gibi geliÅŸmiyordu. Bakanla beraber balkon gibi bir yere çıktık. GüneÅŸ o kadar kavurucuydu ki bedenim bana içeri girmem için yalvarıyordu. Tatlı bir masaya yanyana olacak ÅŸekilde oturduk. Sohbet etmeye baÅŸladık. Bana hayatını ve yaÅŸadıklarını anlatıyordu. Trajik ama ÅŸatafatlı bir yaÅŸam sürmüştü. Her ne kadar dıştan bakınca egolu birisi gibi gözükse de hikayesi aksini iddia ediyordu. Ama ben gözümde onu sadece hayat hikayesini temel alarak ÅŸekillendirmek istemedim. Elbet karşılaÅŸtığı zor durumlar karşısında takındığı tavırlar veya göze aldığı zor kararlar beni etkilemiÅŸti ama hala daha benimle özel olarak neden ilgilendiÄŸini anlamamıştım. Aklında bir plan mı vardı? Ne amaçlıyordu? Zaten çok zor bir haldeydim. Tacettin mevzusu ne olacaktı? Pes etmek istemiyordum. En iyisi partiyi beklemekti. Belki de orada bana iÅŸin detaylarını da anlatırdı. Balkondan ayrılıp bahçeye yöneldim. Bahçe yemyeÅŸil ve büyüktü. İki tavÅŸan koÅŸup oynuyordu. TavÅŸanlardan birisi durdu ve arkasındaki tavÅŸana baktı. DiÄŸer tavÅŸan da durdu ve birbirlerine bir süre baktılar. İlk önce duran tavÅŸan diÄŸer tavÅŸana yaklaşıp onu ittirdi ve koÅŸmaya devam etti. DiÄŸer tavÅŸan ise ittirildikten sonra sadece durup bekledi. Öylece… Sonra yerden çimen yemeye baÅŸladı. Kendi etrafında döndü. En sonunda ise yuvasına girdi. Gün boyu hayvanları izledikten sonra partiye gitmem gerektiÄŸini hatırladım. Bana ayrılmış olan odada üstümü deÄŸiÅŸtirirken bir anda tekrar heyecanlandım. Ama bu nedensiz bir heyecanlanmaydı. Sadece biraz daha mutlu olmuÅŸtum. Ve biraz olsun mutlu olmuÅŸken camdan aÅŸağı baktım ve tekrar onu gördüm. Bu sefer gülümsemiyordu. Az önce ondan gülümsemesini çalmıştım. Geri istiyordu. Peki ya neden paylaÅŸamazdık ki? Çocukken bütün anlarımız ortaktı. Tacettin'e ne olmuÅŸtu? Artık onun beni öldürmesinden korkmuyordum. Partiye bakanla beraber gittik. Büyük bir balo salonu… İşte burayı tanımlamak için bu kadarı gayet yeterliydi. Hiçbir özelliÄŸi yoktu. Ne bir göz alıcı yanı ne de farklı bir ihtiÅŸamı… Monoton iç sesim sevinçlenecek bir ÅŸey bulamıyordu. Ama tavanda tek bir avize vardı ki diÄŸerleriyle aynıydı ama konumlanış ÅŸekli sayesinde hepsinden daha güzel gözüküyordu. Sanki o avize diÄŸer bütün avizelerin lideri gibiydi. Bakan "Fark ettin demek" dedi. Bize ayrılan masaya geçtik. Küçük bir aperatif tabağıyla beraber sohbet etmeye baÅŸladık. "Benimle politik bir evlilik gerçekleÅŸtireceksin" dedi. AÄŸzımdaki gazozu püskürttüm ve "Ne" dedim. "Biliyorsun buradaki baskıcı kültür bazı kötü ÅŸeyler doÄŸuruyor ve ben bu sistemi kökünden çökertmeyi planlıyorum." Ama ben buna karşıyım diyecekken arkamda çok düşmancıl birinin bana baktığını hissettim. Yeni bir garson geliyordu ve bu garson iÅŸte o çocukluÄŸumdan beri eksikliÄŸini hissettiÄŸim kiÅŸinin yüzünü taşıyandan baÅŸkası deÄŸildi. İki dakika önce hiçbir ÅŸey hissetmeyen ben o alış veriÅŸ merkezindeki gerilimi tekrar yaÅŸamaya baÅŸlamıştım. Bu adam beni öldürmeden bırakmayacaktı. Ben onu bulmak istemiÅŸken ona en yakınını bulmuÅŸ, o ise benden uzaklaÅŸmışken bana bir adım uzak hale gelmiÅŸti. Ellerim titriyordu. Bakan bunu fark etti. Bana uzattıklarını gözlerine bakmadan almaya çalışırken yanlışlıkla gözlerine baktım. Gözleri kıpkırmızıydı. Korkudan bütün bardakları devirdim ve bir tanesi elimi kesti. Bakan öfkeli gözlerle bana bakıyordu. Elimin icabına bakmak için beni bir odaya götürdü. Giderken Tacettin yüzlü adama baktı ve hiçbir ÅŸey demedi. Odaya girerken bütün müzik kesildi. Sadece elimden akan kana bakıp o kızıl güneÅŸi hatırlayan benin yüksek sesli nefesleri vardı. Yere çöktüm. Bakan bir sandalyeye oturup bir ilk yardım seti çıkardı. "Sana bir ÅŸey olmasına izin veremeyiz çünkü sen benim planım için çok önemli bir piyonsun" dedi. Bakan beni insan olarak görmüyordu. Ben onun için bir satranç taşından ibarettim. Kapı gıcırdadı ve içeriye o adam girdi. Gözlerimden yaÅŸlar akıyordu. AyaÄŸa kalktım. Başım yere doÄŸru eÄŸikti. "Sen kimsin" diye bağırdım. "Sen benim için nesin? Tacettin'e ne oldu?" diye ekledim. Son sözüm ise "Beni artık rahat bırak" oldu. Patlayacak gibiydim. Ellerim titriyordu. Cebimden silahımı çıkardım ve adama doÄŸru doÄŸrulttum. Silahın parlaklığı gözlerimi alıyordu. Gözlerimi kapattım ve tetiÄŸi çektim. Daha da çok çektim. Yetmeyecekti. Bitmeliydi. Çığlıklar atıyordum. Her bir mermi namludan ayrıldığında daha da özgür oluyordum. Sonunda gözlerimi açtım. Gülüyordum. AÄŸlıyordum. Ne düşüneceÄŸimk bilemiyordum. Arkama baktım ve bakandan ÅŸu sözleri duydum: Neye ateÅŸ ediyorsun?

Güney Afrika hükümeti tarafından psikolojik sağlık durumumun iyi olmaması sebebiyle Türkiye'ye geri gönderildim. İşte evimin önündeydim. En başında hatırlamam gereken şeyleri şimdi hatırlıyordum. Merdivenlerden çıkıp eve girdim. Sevgilim evde yoktu. Balkona yöneldim. O kitap hâlâ yerinde duruyordu. Kitabın içinde o ana kadar okumadığım, annemden gelen bir mektup vardı. Güneşin karşısında oturdum ve mektubu nazikçe açtım.
"OÄŸlum… Bence artık zamanı geldi. Hatırlıyorum da ne kadar da sevimliydin o zamanlar. Her ne kadar babanla sürekli kavga etmiÅŸ olsak da ikimizin de dikkat ettiÄŸi ÅŸey sadece sendin. Biliyorum baban bizi terk edince ne kadar çok aÄŸladığını. O gün ben de aÄŸlamamak için elimden geleni yapmıştım hatta önemli bir ÅŸey yok san diye gülmüştüm. İşte bu büyük ihtimalle her ÅŸeyi daha kötü yaptı. O zaten çocukluÄŸundan beri buradan sıkılmış, hep İtalya'da yeni bir hayat kurmanın hayallerini kurmuÅŸtu. Sana da hiçbir ÅŸeyin deÄŸiÅŸmeyeceÄŸini ve herhangi bir farklılık olmayacağını söylemiÅŸti deÄŸil mi? Tacettin yani baban o gün İtalya'ya gitmek için bizi terk ettiÄŸinde farklı birisi oldun. İşte babanın İtalya aÅŸkını körükleyen kitapla bu mektubu sana gönderdim. Bir daha ondan bahsetmek istemedin. Onu deÄŸiÅŸtirdin ama ben bunu önceden göremedim. Özür dilerim oÄŸlum."
İşte bu da böyle bir anımdı.

Etiketler:

Yorum Yaz

11712 Toplam Flood
16850 Toplam Yorum
10534 Toplam Üye
50 Son 24 Saatte Flood

Kod e‑postana gönderildi. (24 saat geçerli)