The Ballad of Dot the Discord Kitten

Nokta. Hayatım, anlamım, kaderim. Nokta, gecenin mürekkepli denizinde parlayan yıldızım. Adın, bir baloncuk gibi ağzımı dolduruyor, nokta, nokta, nokta, uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşımın kapımı çalması gibi, neşeli bir kavuşma için eve geliyor. Çok basit, ama çok tatlı, dee oh tee Dot. Kutsal Üçlü gibi tatlı bir uyum içinde bir araya gelen üç harf, bir isim. Sen bütünsün, ama ben değilim. Sensiz olmaz, canım, canım, Dot. ​ Demir kokusu beni uykumdan uyandırıyor. “MMMMMMMMmmmmmmhhhhh,” diye iç çekiyorum ve sonra paslı misk için derin bir nefes alıyorum. Kahvaltı yapma vaktim geldi. Mutfağa doğru yürüyorum, bulduğum yer – seni. Modern bir Michaelangelo gibi Londra’daki dairenizin duvarında çarmıha gerildi. Karnındaki düzinelerce matematiksel, kesin yarıktan birini açarken, “Seni Tanrı’ya hiç olmadığım kadar yaklaştırdım,” diye mırıldandım. Bardağımı senin kanınla dolduruyorum ve sevgiyle – *dikkat et,* *yağ dokusunu yırtacaksın!* \- dikkatle, bir parça et çıkar. Bu benim cemaatim. Beni bedenen ve ruhen ayakta tutacak. Eti dudaklarıma götürürken parmaklarım titriyor. Beklenti içinde titrerler. Titreyen tek parçam onlar değil. ​ Isırdım. *Domuz eti*. çiğniyorum. Dün gece seni öldürdükten sonra tıraş oldum ve temizledim. Temiz olmayan et yemeyeceğim. Cennet gibi tadın. Boksörlerim öfkeyle zonklayan erkekliğime baskı yaparken sızıntı yapmaya başladım. Beklediğim şey bu. Geçtiğimde cehennemin beni beklediğini bilerek yutkunuyorum. Ama boyun eğmedim. Ben zaten Cennete gittim – tam burada, şu anda, şafak ışığı çenemden damlarken perdelerinizden akıyor. Sen benim en iyi işimsin, Dot. Bunu asla aşamayacağım. Bir ısırık daha alıyorum, sonra bir tane daha ve çok geçmeden pes edip kendimi yemeğin içinde kaybediyorum. ​ Bir süre sonra yemeğimi bitirip bir kez daha işime bakıyorum. Hâlâ var olsaydı gözlerin bana bakıyor olurdu. Şimdi son kısım geliyor. Ayağa kalkıyorum ve yavaşça sana doğru yürüyorum. Vaftiz zamanı geldi. ​ Altına koyduğum küvet dolu ama yeterince dolu değil. Daha fazla kesmeliyim, yoksa bunların hepsi boşa gidecek. Bıçağımı sallıyorum ve şah ve femoral damarların boyunca dikkatli dilimler yapıyorum. Kan küvete akmaya başlar. Bıçağı arkama attım ve neredeyse küvete daldım. Kanın üzerime yağıyor, küveti daha da dolduruyor. Yakında evet evet evet evet evet ooooooh TANRI, sanırım ve dudaklarımdan bir inilti kaçıyor. Neredeyse dolu. ​ Ve sonra durur. Küvet, kendimi tamamen suya batırmam için yeterince derin. Sana son bir kez bakıyorum. “Teşekkürler.” Sonra batıyorum. ​ Senin kanında karanlık. Çok, çok, karanlık. Rahim içi gibi. Sonunda evimi bulmuş gibi mutlu hissediyorum. ​ 30 saniye. ​ Biri ölmek üzere olduğumu düşünebilir, ama aslında, doğmak üzereyim. ​ 50 saniye. ​ Göğsümdeki basınç artıyor. Yanıyor. Ama aşk acıdır. ​ 70 saniye. ​ çok yakınım ​ 90 saniye. ​ evet evet evet evet evet sye s ye yyeyyeyseyse seys e e syes ys eys ey ye eyyYEYSYEYSYEYYSYEYYEYSEYSYESYEYSYEYESGHGEYHGTYHGYGHRRHH ​ 110 saniye. ​ boşaldım yükselirim.