Bir gün bir tavşan ormandan çıkıp şehre inmiş. Şehirde dolaşırken karnı acıkmaya başlamış ve yemek arayışına girmiş. O sırada bir kasabın önünde et yiyen köpek ve kedileri görmüş, burada yemek bulabileceğini düşünmüş. Köpekler dağıldıktan sonra kasabın yanına hoplaya zıplaya gitmiş ve kasabın çorabını çekiştirmiş. Demiş ki: “Havç varmı, havç?”
Kasap da “yok burada havuç mavuç belanı mı arıyorsun?” Demiş ve dükkana girmiş. Ama tavşan kararlıymış. O havucu alacakmış. Kasabın yanındaki manavdan bir tane havuç çalmış ve sürükleyerek kasabın önüne koymuş. Kasaba demiş ki: “havç var mı, havç?” Kasap sinirlenmiş ve şöyle cevap vermiş: “yan tarafta koskocaman manav var, hemen dışarıda kasaların içerisinde bir sürü havuç var. Bazıları da yere düşmüş gidip alsana aptal hayvan” demiş.
Tavşan kasabın dediğini yapmış ve yerdeki tüm havuçları toplayıp kasabın önüne yığmış, dikkatini çekmek için de adamın ayağını ısırmış. Çok öfkelenen kasap, tavşanı yakalamış ve bir güzel dövmüş. Tüm dişlerini yere dökmüş. Manavdan yarım kilo havuç almış ve önüne bırakmış. “Isırabilirsen istediğin kadar yersin artık tavşancık” deyip dükkana girmiş.
Tavşan birkaç saat sonra kasabın dükkanına girmiş. “Bu sefer ne istiyorsun!” Diye haykırmış kasap. Tavşan da demiş ki:
“Havç suyu varmı, havç suyu?”