Celeste incelemesindeki gibi gidecek bu inceleme. Sekiro hakkında sabaha kadar birşey yazılabilir. O kadar detaylı bir oyun o nedenle olabildiğince kısa tutmaya çalışacağım. Oyunlar ile ilgili geçmişimden başlayıp devam edelim.
Souls oyunları, oyun dünyasını kökünden değiştiren bir seri. Ki bunu oyun oynamayan insanların çoğu biliyor. Bu oyunlar, Tatmin edici savaş mekanikleri, RPG formülünü mükemmele yakın uygulamaları ve bir Boss’u geçtiğinizdeki yaşanan tatmin olma hissi yüzünden sevilen oyunlar. Ben de her ne kadar bu seriyi 3.oyun ile görmüş olsam da bu seriyi çok sık takip ederim. Her bir oyunu NG+++ seviyesine kadar bitirmiş biri olarak (yani oyunu 4 kere New Game + seçeneğinden bitirmiş olarak) bu oyunları hem seviyor, hem de biraz tiksiniyorum.
Souls serisine 3.oyun ile girdiğim için doğal olarak çok ağır bir afallama yaşadım. Oyunun zorluğu NES dönemi saçmalığını andırıyordu ve soul kasma işi çok rahat değildi. Stamina kontrollü savaşlar, Yol sırasında kaynak bulamadığımı bilmediğim için tüm kaynakları yol başında harcamam gibi olaylar oyunu benim için kanser etmişlerdi. Hele ki Boss savaşları. Bu oyunun benim için kanser olacağını, Ludex Gundyr yani İlk Boss’dan anlamıştım. Ve nitekim öyle de oldu. Yaklaşık 1 ayda zar zor bitirdiğim Dark Souls 3, Beni Souls oyunlarını oynamaya iten yegane oyun oldu.
Sonrasını hızlı anlatacağım. Dark Souls 3’ü çok sevince hemen Dark Souls oyununu aramaya başladım ve Steam’de sonunda buldum. Oyunu oynadım ve bitirdim. Oyun çok iyidi. Dark Souls 2 oynadım, ve o da çok iyidi. Demon’s Souls oynadım ve bazı sönük bosslar haricinde iyi bir oyundu. Bloodborne oynadım… Kalanını yazmıyorum çünkü bu oyunun ne kadar güzel olduğunu yazacak değilim. Tam anlamıyla zevk ve korkudan 4 köşe şekilde geçirdiğim 30 saat gibi bir sürenin ardından, Sekiro’ya olan açlığım artmıştı. O zamanlar yeni duyurulmuş olan Sekiro, XBOX için para biriktirmemdeki tek sebep oldu. Fakat bir süre sonra kuzenim XBOX alınca, ben de paramı Sekiroya harcadım. Ve yaklaşık 32 saat sonra oyunu bitiren biri olarak söylüyorum, Bu oyun şaheser. Daha fazla uzamadan senaryo kısmına geçelim.
Hikayemiz Sengoku dönemi japonyasında geçiyor. İsshin Ashina tarafından yapılan darbe ile çıkan savaşta babasını ve yaşama isteğini kaybeden bir oğlan çocuğu, bir usta Shinobi olan Baykuş takma isimli kişi tarafından evlat edinilir. Çocuğa Kurt adını veren Baykuş, uzun ve zorlu eğitimlerden sonra Wolf’u bir Shinobi yapmayı başarmıştır. Wolf, bir Shinobi olur olmaz ilk ve tek görevini alır: Kutsal kanın son varisi olan Kuro adı verilen çocuğu korumak. Kuro’nun kanı ölümsüzlüğün sırrını taşımakta. Darbe üzerinden 20 sene geçmiş ve Ashina zayıflamaya başlamıştır. Kutsal Varis’in kanı ile klanını görkemli günlerine geri döndürmek isteyen İsshin’in torunu Genichiro Ashina, Kuro’yu tutsak alır. Kurt, Kuro’yu kurtarmak için Genichiro’nun yanına gelir fakat Genichiro ile arasında geçen duello sonucunda kolunu kaybeder. Kurt, uyandığında kopuk kolunun yerine bir protez takıldığını gören Kurt, Yeni kolu ile Ustasını kurtarmak için bir maceraya atılır.
Hikayenin özeti bu. Normalde Dark Souls oyunlarında hikaye en son aradığım şey. Fakat Sekiro, savaş sistemiyle bir souls oyunu olsa da, oyunun geneli souls olmadığı için hikaye büyük bir eksi. Bu hikaye aynı sıvı bir madde gibi. Girdiği kaba anında uyum sağlar. Mesela olayı Sengoku değil, Vikinglerin paris kuşatması yapıp karakter sınıflarını azıcık değiştirip tamamen viking hikayesi yapılabilir. Hikaye çok kötü, ve souls oyunlarındaki gibi bir sunumu var. Keşke azıcık daha uğraşsalardı.
Gelelim oynanışa. Sekiro’nun savaş sistemi 3 mekanik üstüne kurulu. İlk mekanik, Deflect. Left Shoulder tuşu ile yapılan bu Deflect mekaniğinin olayı düşmanı bloklamak. Deflect mekaniğini kavrayamadan Sekiroyu bitirmeniz imkansız. Blok hareketi, düşmanın saldırısını yemekten kurtulmak için de kullanılsada asıl kullanım alanı ana mekanik olan Posture mekaniği. Posture, Hem sizde hem de düşmanda olan sarı bir bar. Bu barın özelliği ise, karşı tarafın Posture barı dolunca tek atmanız. Ve isterse ana boss olsun yine de tek atıyorsunuz. Ki oyun da bunu istiyor. Tüm bossların daha canı bitmeden posture barı dolmuş olacak. Bu posture barını doldurmanın tek yolu blok değil, bir yol daha var. O da Kanji ile belirtilen kaçma ve Mikiri Counter mekaniği. Kaçmak, posture barı üzerinde herhangi bir etki etmese de Mikiri Counter çok fazla etki ediyor. Posture olayını geçersek, Souls oyunlarının hepsi çok zor olur. Sekiro ne kadar zor? Açıkçası yukarıdaki 3 olayı çözerseniz çok kolay bir oyun. Yani,
1 – Eğer Sekiro’nun üstünde kırmızı kanji yoksa blok,
2 – Eğer saldırı ileri doğru atılma saldırısı ile Mikiri Counter,
3 – Eğer saldırı ileri doğru atılma saldırısı değilse ve karakterin üzerinde kırmızı kanji varsa kaçmak (zıplamak güzel bir taktik)
Bu 3 mekaniği kavrayınca oyun çok daha kolay hale geliyor. Benim ustalaşmam 2 kere bitirem ile oldu fakat sonunda ustalaşınca oyunda zevkden 4 köşe olmuştum. Sekiro’da ana silah olan Kusabimaru adı verilen katananın haricinde Sekiro’nun protez koluna takabileceği bazı silahlar var. Benim en çok kullandıklarım ateş, küçük 2.bir katana ve çatapatlar. Çatapatlar, oyundaki düşman tiplerinin %98’ini sersemletebiliyor. Ateş ise düşmanlara çok fazla hasar verme odaklı bir silah. 2.Katana ise küçük, fakat hızı ile çoğu zaman götümü kurtarmış bir silahtır. Fakat bu silahları üst üste atamıyorsunuz. Bu silahları her kullanışınızda Spirin Emblem adı verilen birimden harcıyorsunuz. Bu birim de satın alınabilir fakat o kadar ucuz olmadığı için insani 2 kere düşünmeye itiyor. Boss savaşlarına gelirsek yine “FromSoft harika bir iş çıkarmış” demek isterdim, fakat malesef Bosslar kendilerini tekrar ediyorlar. Ana Bosslardan bahsetmiyorum çünkü oyunun yarısında miniboss kesiyorsunuz. Sanırım tekrar etmeyen sadece 2 tane miniboss var. O’rin of the water ve Armored Warrior. İkisi de harika boss savaşları çünkü tekrara düşüp ilk formlarının etkileyiciliğini azaltmıyorlar. O’rin of the water, eğer sizi cezbetmesine izin verirseniz üzerinize bir kabus gibi düşerken, Armored Warrior’a hasar vuramadığınız için, blok ile posture barını tüketip köprüden aşağıya atmanız gerekiyor. Bu ikisi gibi çok boss var fakat hepsi tekrara düştüğünden değinemiyorum malesef. Ama “eeeh yeter lan” dediğim yer ise (oyunun son boss savaşı spoiler) oyunun son Boss’u İsshin the Sword Saint. Bu boss 4 fazdan oluşan bir savaş ve bu ilk fazı oyunun ortalarında yaptığımız Genichiro’nun 3.formu ile aynı. Yani Sword Saint ile kapışmak için Genichiro, Way of Tomoe ile tekrar tekrar savaşmanız gerekiyor. Bu kadar zor bir Boss’u denemek için neden yendiğimiz bir Boss’u tekrar geçmemiz gerekiyor? işte bu nedenle bu olay saçmalık. Teknik kısımlara geçip bitirelim.
Oyun, Konsollarda çok dengesiz bir deneyim sunuyor. Ki alışığız çünkü konsolda FromSoft oyunları her zaman dengesizdiler. Ama o kadar rahatsız edici olmadığı için dert etmedim. Grafikler… Güzel. Başka ne diyebilirim bilmiyorum. Sadece “Güzel diyebilirim”
FromSoft yine bizi şaşırtmadı ve şaheser bir oyun çıkardı. Yani ne diyebilirim bilmiyorum. Bu oyun tam bir şaheser diyerek incelemeyi bitiriyorum.
95/100