Tarihin sırlarına hoşgeldiniz arkadaşlar. Bugün sizlere Osmanlı’daki Şintoizm akımından bahsedeceğim.
1600lü yıllarda reform ve rönesans hareketlerinin başlamasıyla batı ilerlemeye başlamıştır. Osmanlı bu hareketlerin arkasında kalınca “batılaşma” hareketleri ile yeni bir ülke örnek olmuştur bu ülke ise JAPONYA’dır.
Eğer ki bu batılaşma hareketleri batı ülkelerinden etkilenme olsaydı batıcı subaylar Fransız ve İngiliz yanlısı olması gerekirdi ama hayır, batılaşma için aynı Osmanlı gibi kendini kapatan Japonya model seçilmişti.
1826 yılında Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun kurulması ile Japonyalaşma çalışmaları başladı. İsimdeki “Asakiri” kelimesi aslında Japoncadaki “tüfekli asker” anlamına gelen “ashigaru” kelimesinden türemeydi.
İkinci Abdülhamit zamanında Japonya ile ilişkiler artık gizliden açığa çıkmaya başlar. Mektuplaşmalar ve hediyeleşmeler gerçekleşmiştir.
1904-1905 yıllarında Japonya ile Rusya savaşa girmiştir. Bu sırada Osmanlının Japonya ile iyi ilişkiler kurduğunun farkında olan Volga Tatarları hemen Japonya’ya göçmüştür. Volga Tatarı olan Kadı Abdürreşit İbrahim Efendi, Mehmet Akif Ersoy’un dostudur. İbrahim Efendi Japonya’ya gidince Mehmet Akif Ersoy ile iletişimine devam etmiş olmalı ki gizli şintoist olan Mehmet Akif Ersoy onun dilinden ama kendi kaleminden şu şiiri yazmıştır:
Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?
Onu tasvîre zafer yâb olamam, hayrettir!
Şu kadar söyliyeyim: Dîn-i mübînin orada,
Rûh-i feyyâzı yayılmış, yalınız şekli Buda
Siz gidin, safvet-i İslâm´ı Japonlarda görün!
O küçük boylu, büyük milletin efrâdı bugün,
Müslümanlık´taki erkânı siyânette ferîd;
Müslüman denmek için eksiği ancak tevhîd.
Doğruluk ahde vefâ, va´de sadâkat, şefkat;
Âcizin hakkını i´lâya samîmî gayret;
En ufak şeyle kanâ´at, çoğa kudret varken,
Yine ifrât ile vermek, veren eller darken;
Kimsenin ırzına, nâmûsuna yan bakmıyarak
Yedi kat ellerin evlâdını kardeş tanımak;
“Öleceksin!” denilen noktada merdâne sebat;
Yeri gelsin, gülerek oynıyarak terk-i hayat;
İhtirâsât-ı husûsiyyeyi söyletmiyerek
Nef -i şahsîyi umûmun kine kurbân etmek
Daha bunlar gibi çok nâdire gördüm orada.
Âdemin en temiz ahfâdına mâlik bir ada.
Medeniyyet girebilmiş yalınız fenniyle…
O da sahiplerinin lâhik olan izniyle.
Dikilip sâhile binlerce basiret im’ân;
Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan!
Garb´ın eşyâsı, eğer kıymeti hâizse yürür;
Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür!
Gece gündüz açık evler, kapılar mandalsız;
Herkesin sandığı meydanda bilinmez hırsız.
“Togo”nun umduğumuz tavrı mı vardır? Nerde?
“Gidelim!” der, götürür sonra gelip tâ yanıma,
Çay boşaltırdı ben içtikçe hemen fincanıma.
Müslümanlık sanırım parlıyacaktır orada;
Sâde Osmanlıların gayreti lâzım arada
Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulemâ vahy-i İlâhîyi mi bilmem, bekler?
Şu dizelere dikkat edin! “Dîn-i mübînin orada,
Rûh-i feyyâzı yayılmış, yalınız şekli Buda
Siz gidin, safvet-i İslâm´ı Japonlarda görün”
Japonların o zamanlar Budizm şeklinde yaşadıkları din herhangi bir Japon tarihçisine sorsanız Şintoizm olduğunu söyler. Ancak Mehmet Akif Ersoy (veya Mefumetsu Akifu) gizli Şintoizmini daha da saklamak için buna “İslam” diyor. “Müslüman denmek için eksiği ancak tevhîd” derken Mefumetsu efendinin Şintoizmi aynen İslam olarak kabul ettiği tek farkın monoteist olduğu anlaşılmakta! Peki bu zamanlarda tek tanrıcı şintoist mezhepleri var mı? Var!
-Tenrikyo (1838 yılında Nakayama Miki tarafından kuruldu. Tanrılarına “Tenri” (Tengri?!?!?!) demekteler)
-Konkokyo (1859 yılında bir gelenek olarak başladı. Evrenin “Kami” isminde bir Tanrı olduğuna inanırlar)
Mefumetsu Akifu’nun Cumhuriyet zamanında milli marş yazacak kadar yükselmesi tabii ki tesadüf değildir. İttihat ve Terakki aslında Şintoist bir örgüttür başlangıçta ve Mustafa Kemal (Musutafa Kamaru) bu örgüte bundan dolayı kayıt olmuştur. Mehmet Akif ile bir iletişimi elbette buzamanlarda olmuştur.
Osmanlı 1918 yılında savaşı kaybedince kaznaan taraf olan iki devlet (o zamanlar güçsüz olan Amerikanın bile bize bulaşmasına rağmen) bizi işgalden çekinmiştir. Biri Japonyadır ikincisi ise şintoizm etkisinde bir ezoterik milliyetçilik etkisi altında kalan (ki sonradan bu Faşizm ismini alacaktır) İtalya. Musutafa Kamaru tüm kararlığıyla islamcı ve haçlı orduları püskürtmüştür. Yeni kurulan şintoizm temelli cumhuriyette şintoizm gelenekleri sürdürecektir.
Atatürk ismi あた (ata) “ben” ile Türk kelimelerinin birleşimidir. Atatürk zamanının liderlerinin aksine endüstriyelleşmenin yanında doğaya da değer veren bir insan. Bu yönü birçok anısının yanında aynı zamanda Atatürk Orman Çiftliği gibi bir yeri koruma altına almasıyla da görülebilir. Bunun sebebi doğayı kutsal bilen şintoist gelenekleri olabilir mi?
Peki Atatürkçülük (Ben-Türk hareketi) ne üzerine kuruldu? Altı ok.
Yedi sayısının Japonya’da kutsal olduğunu biliyor muydunuz? Peki yedinci saklı ilke nedir, bu anayasada geçer “Sosyal Devlet” ilkesi. Peki neden ok? Ta-da! https://japanesemythology.wordpress.com/arrow-charms/
Peki Atatürk neden birçok Türk miti varken dişi kurt yani “asena” mitine bu kadar ilgi duydu? Bu fotoğraflardan anlayabildiğimiz kadarıyla https://mobile.twitter.com/Altiok1919/status/906414397400248320 neredeyse bir kült şeklindeymiş bu mit. Asena kelimesinin eski Türk aşireti olan “aşina” ailesinin isminin bozulmuş hali desem inanır mısınız https://en.m.wikipedia.org/wiki/Ashina_tribe ? Peki bu aile ile aynı isimde Japonya’da bir aşiret olduğu https://en.m.wikipedia.org/wiki/Ashina_clan_(Japan) ?
İstiklal marşındaki şu sözler ezoterik bir anlam içermekte aslında:
“O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.”
Taş neden secde etmekte? Türk kültürüne yabancı olduğu için tabii ki garip geliyor bu cümle. Şintoizmde taşlar yaşamaktadır (dosojin, taşlar aynı insanlar gibi büyüyüp yaşayıp ölmekte). Secde ile kastettiği ise “dogeza” yani Japon kültüründe özür dileme. Yani mezartaşım benim adıma sizden hatalarım için özür dileyecek ölümümden sonra demek istemekte.
Sonra ise şintoizmdeki animizm veriliyor. Ruh bedenden ayrılıp ilahi bir kuvvet şeklinde boşalıyor. Ve yeni bir beden olarak mezardan ayrılıp özgürlüğe kavuşuyor.
Tabii ki tek şintoist Atatürk değil. İsmet inönü (Isumetto) ve diğer Atatürkçüler de şintoizme göre hareket etmekte.
Neden “Güneş dil teorisi” mesela? Şintoizmdeki en güçlü Tanrıça Amaterasu’nun güneşi mi? Güneş Dil Teoristleri’nin Japonca hakkındaki görüşleri neydi?
Ve (Tanrı rahmet eylesin) Atatürk vefat etti. Ve Atatürkçüler (Isumetto dahil) onu şanı şöhretine uygun bir şekilde Türkiye’nin en büyük Şinto Tapınağını inşaat edip gömecekti. Şinto Tapınağı demek tabii ki ibadet edilen yer anlamında değildir, “Shinto Shrine” denir bu yerler eve türbe işlevinden tut kutsal emanet saklama yerine kadsr her türlü işlevi görür. Ve Şintoist geleneklere uygun bir şekilde Anıtkabir’e gömüldü. Atatürk’ün rabutunun yanlarında animistik geleneğe sadık şekilde konulmuş kaplar içinde topraklar vardır.
Atatürkçü dönemden kalma askerlerin yemek duası (Tanrımıza hamd olsun duası)(Tenri?) aslında bir Türk geleneği değildir. Japonların yemekten önce yaptığı “Itadakimasu” ayinidir. 2017 yılında Erodğan hükümeti bu duayı ortadan kaldırmıştır.
Evet, bugünlük sohbetimiz de bitti. Görüşmek üzere!