Anglosakson kültüründe efsaneye göre, Kral Arthur, Excalibur adlı büyülü kılıcı saplı olduğu kayadan çıkarıp harap ve bitap düşmüş Camelot’un başına geçer. Sör Lancelot ve büyücü Merlin’in de yardımıyla, ortaçağda eşi görülmedik bir adalet ve umut ülkesi inşa eder.
Bu hikayenin aslı ise şöyledir;
Uzak diyarlardan birinde -olayların ne vakit yaşandığını görenlerin her birinin ahirete zuhur eylemiş bulundukları bir vakitte geçmektedir. “ama ben bu olayı hatırlıyorum” diyen birisiyle sohbet imkanı bulmuş iseniz sizinde toprağınız bol olsundur- 14’ünü doldurmuş 15’inden yeni gün almış olan sivilceli Arthur, Canterbury’nin Üçdibekli kazasında ikamet edermiş. Yörenin cici kızları bu şebelek oğlanı pek bi şirin buldukları için “hi artu” , “hi arto” derler utancından kızaran piih diye gülen oğlanı evine kadar koştururlarmış. Sonralardan hi ve arto kelimelerinin seslenime pek de uygun olmadığı anlaşıldığından, araya bir kaynaştırma yapalım kolay söylensin dedikleri; dolayısıyla hiyarto veyahut hıyarto şeklinde dillere pelesenk olduğunu rivayet edilir. Hem bu isim bizim oğlana da pek yakışmış göz rengine uymuştur.
Günlerden bir gün Arto pikniğe çıkan ağabeyi ve arkadaşlarının yanına takılmış. Kaynamış yumurta, makarna, salatalık şeklinde sefa kuran ağabeyleri bir de karpuz almışlar gelirken yolda dayı’dan. Dayı onlara karpuzun alası böyle şap şap vurarak anlaşılır yiğenlerim diyerek sergisinin en nadide 2. parçasını vermiş. Gençler piknikte tam karpuz yemeye niyetlendiklerinde bıçakları olmadığını fark etmişler. ”arto hemen bize, bi bıçak bişi bul” demişler. Hıyarto’nun her yerlere bakması araması taraması fayda etmemiş, Bıçak bulamamış. Aklına eski taş kilisenin bahçesindeki kayaya saplı kılıç gelmiş. Hemen bıttırı bıttırı kiliseye koşmuş ve kılıcı çekip almış. Kilisenin zangocu “ooolum dur” diyince ; “aman deyum şincük zopa yiycez “ diyerekten tabanları yağlamış. Henüz bilmiyormuş fakat zangoç arkasından “sen son kralsın, o kılıcı her babayiğit çıkaramaz, la bi dur” diye bağırmaktaymış. Neyse hıyarto arkadaşlarının yanına varıp karpuzu bi güzel dilimlemiş fakat Kay kardeşinin getirdiği kılıcı tanımış ve Arto’yu sessiz olması konusunda uyarmış. Amacı saftirik oğlan Hıyarto’nun hakkı olan krallığı kapmakmış. Heyecanla babasına koşmuş ”buba, gılıcı çıkardım pritanya gralı benim! ” demiş. Kıral Ector ona inanmamış, “kılıcı bi yerine koy bakem, şincik de herkesin önünde tekrar çıkar” demiş. Kay “buba valla yalan sööledim ben” demiş. Kıral ector da “ tiz kellesini vurun bu deyyusun ” demiş. O sırada kay’ın analığı koşarak gelmiş ve “ah, gınalı guzum, ah al yanaglı yavrım” deyip, “bey’im, gözel gralım o bi ‘gay’lık etti sen bari etme” diye eklemiş (yüzyıllar boyu kay’lık yapma ülen deyimi bu olayı anlatmış ancak yöresel şive farkları olayı başka mecralara sürüklemiştir.) Kıral ector “yok hanım, karışma! yaptığı Kay’lığı bilsin” diyerek evladının idamını onamıştır.
Kılıca sahip olmak Hıyarto’nun hayatında pek çok şeyi değiştirmiş. Kralın soyundan olmadığı iddialarını büyük kahin Merlin’de belgeleriyle çürütmüş. Çünkü Arto’yu Ector’a getiren ve ona bakmasını söyleyen Merlin’miş. Babası Britanya kralı Uther Pendragon, annesi ise Cornwal düşesi Igraineymiş yani tamamen kralın soyundan geliyormuş. Aradan geçen yıllarda Arto britanya topraklarını genişletmiş, kazandığı başarılarla halkının gözünde büyük bir kahraman ve mükemmel bir kral olmuş.
Kral Arthur Efsanesi-II Büyücü Merlin bir gün tüm gediklilerin acilen sarayda toplanmasını istemiş. Toplantı 27 er kişinin ellerini kavuşturduğu halde yine de çevresini saramadığı bilge çınarın; marangoz Lütfü usta tarafından doğranıp biçilerek yongaları ince ince seçilerek zımparayla üstünden geçilDevamını oku
Kral Arthur Efsanesi-II
Büyücü Merlin bir gün tüm gediklilerin acilen sarayda toplanmasını istemiş. Toplantı 27 er kişinin ellerini kavuşturduğu halde yine de çevresini saramadığı bilge çınarın; marangoz Lütfü usta tarafından doğranıp biçilerek yongaları ince ince seçilerek zımparayla üstünden geçilerek, verniği her santimine nüfuz ettirerek imal ettiği bilge toparlak masa etrafında gerçekleştirilmiş. Bilgeliği kütüklük döneminden beri sabit bu üstad masa; yeni gelen bilumum şövalyeyi imtihan etmekte, onların bir nevi yodası olmakta, muhabbeti koyulaştırdıklarıyla enseye tokat vaziyetini almaktaymış.
Büyücü Merlin, Kral Hıyarto ve toparlak masa şövalyelerine krallığın devamı içün, daha eşit ve adaletli bir dünya içün, Kutsal Kase’yi arayıp bulmaları gerektiğini ve kase’yi buldukları takdirde kısa Camelot’taki bütün sıkıntının azalacağını, yollardaki çukurların kapanacağını, otobüslerde herkesin oturacak yer bulabileceğini, kolanın kapağı açık kalsa bile gazının kaçmayacağını söylemiş. Masada oturan herkes “hulen bu sıcakta rahat mı bozulur, kılımızı bilem kıpırdatmayız” demiş. Bunu gören Hıyarto, “masada otura otura masaya benzemişiniz, karahtersizler” diyerek; mecburiyetten memleketin tüm diyarlarına bu vazifeye talip olabilecek babayiğitlerin ivedi olarak saraya gelmeleri fermanını yollamış.
Günlerden bir gün sarayın şamdanlarla, avizelerle süslü 100 adıma 150 adım genişliğinde toplantı salonunun kapısı ardına dek açılmış. Kapıdan parıldayan zırhları, üzerine vahşi yavru kedi resimleri nakşedilmiş kalkanları ve ayaklarında dönemin en güzide conversious-punkus modeli pabuçları olan iki yağız sinerjik genç girmiş. Gençlerden haşin bakışlı olanı Tenkselot; yemişim dünyayı heyyt ülen görünüşlü olanı Tylolhot’muş. Kralı selamlayan gençler; göreve talip olduklarını lakin vazifeyi bihakkın tamamladıkları takdirde iş+aş+ssk+yol+prim talepleri olduğunu bildirmişler. şartları kabul eden Arto onlara “gazanız mübarek olsun” diyerek genç şövalyeleri uğurlamış.
Gençler kraldan icazet alarak yollara düşmüşler. Az-uz-dere-tepe-düz şeklinde yol almışlar. Ateş yakıp kamp kurdukları bir gece tenkselot yakınlarındaki bir mağarada bir parıltı gördüğünü ve bakacağını söylemiş. Tylolhot’ta ona katılmış ve karanlık mağaraya dalmışlar. Mağaranın içinde bir yol ayrımına gelmişler. Tenkselot “ben sağ taraftayım, sen de sol taraftasın; o zaman sen sağ tarafa git, ben de sol tarafa gideyim” demiş. Yaklaşık 10 dakika sonra tylolhot karanlıkta parıldayan tini mini şirin bir kase görmüş. “Aha buldum, kaseyi buldum” nidaları arasında çanağın üstüne atlamış. Fakat elinde tuttuğu bizatii ayakkabılarını bağlamak için eğilmiş olan Tenkselot’un neticesiymiş. Tenkselot “oğlum çanak çömlek patladı, bi bırak yaf” diyerek tepkisini dile getirmiş. ve elleri boş şekilde mağaradan çıkmışlar.
Sabah tekrar yola koyulmuşlar. Gün boyu yürümüşler, hava kararmaya başladığında bacasından dumanlar yükselen, penceresinden müthiş kokular yayılan bir kulübe görmüşler. Her daim aç bu iki şöfalye kulübeye yönelmişler. Kulübe dev anası Evinanayus’a aitmiş. Karşısında cılız yiğitleri gören Evinanayus “oi! oi! amanın kimler gelmiş, hele gelin yiğitler tam da makarnayla, helva yaptıydım” demiş.
Makarna + helvayı duyan Tylolhot ve Tenkselot hemen masaya yumulup makarna ve helva ziyafetinin tadını çıkarmışlar. Göbekleri bıngıl bıngıl olana dek yemişler. Bu sırada dev anası Evinanayus da “yiyin gençler yiyin” diye tembihte bulunuyor tabakları durmadan dolduruyormuş. Tylolhot ve Tenkselot “ana, dolu; ana, dolu” dedikçe Evinanayus “olsun, yirsiniz.” diyerek dolduruyormuş. O gece yaşanan bu olayın yüzyıllar sonra dünya üzerinde, mozaik halk yapısına sahiplik yapacak bir toprağa adı vereceği söylenegelmiş, lakin bunlar uydurma, fos ve safsataymış.
Çatlamak üzere olan Tylolhot sofranın üzerinde duran ve dev anası Evinanayus’a ait olan altın tastan gözlerini alamaz. Evet! Sonunda bulmuştur. Kutsal kâse dev anasının önünde, içinde ezogelin dolu halde durmaktadır. Kurnaz Tylolhot “ey anacım, güzel dev anacım, bilirsin bizler gezgin şövalyeleriz, her ihtiyacı yolda gideririz. bana tam senin önündeki gibi öyle eski püskü bi tıraş kabı lazım demiş.” Dev anası tombalak Evinanayus: “Vereyim oğul ama bu tasın kalayı güzeldir. ateşi iyi alır yemekleri güzel pişirir ben onsuz ne yaparım” demiş. O sırada lafa giren Tenkselot “Ana! ana! Ben sana benim kalkanı vereyim onun malzemesi de su verilmiş çeliktir, ısıyı eşit dağıtır gözlemenin, bazlamanın altını ve üstünü eşit pişirir” demiş. vahşi yavru kedi resimleri nakşedilmiş kalkanı gören Evinanayus’un içi erimiş ve “verdim gitti” demiş.
Şövalyeler sabah yanlarında kutsal kâseyle beraber ayrılmışlar. Kâseyi bulmanın sevinciyle geri dönüş yoluna koyulmuşlar. Yakın köylerden birinden geçerken, köylüler kaseyi taşıyan Tylolhot’a :
“ -kasen çok güzelmiş,
-güzelmiş çok kasen,
-kasen güzelmiş çok,
-çok güzelmiş kasen”
diyerek Tylolhot’un çileden çıkmasına yol açmışlar. Çıkan arbedede olan Tenkselot’a olmuş ve şarkıda gürgen, palamutla anılan meyvesini çizdirmiş. Tenkselot artık köyün tavernasında Skrewedelot takma ismiyle yer alan bir şarkıcı olmuş, george michael, alphaville şarkıları söylemiş ve glam’ci olma yolunda basamakları adımlamaya başlamış.
Her ne olursa olsun görevi kutsal sayan Tylolhot birkaç hafta içinde krallığa dönmüş. Kutsal kaseyi kral Arto’ya uzatmış. Hıyarto “Tylolhot’um yağız yiğidim gelişine pek sevindim lakin kasen boş sırtın yaş gelmişsin” demiş. Kaseyi bulup getiren Tylolhot’a sarayda bol maaşlı bir memuriyet verilmiş sosyal güvence altına alınmış.
Daha az gör