17 yaşındayız o yıllarda ve azmış aygırlarlardan daha keskin bir testosteron kokuyor terimiz, lakin cinsel hayatımız, sınıfta belinden kıvrılıp kısaltılmış eteğiyle götü açık gezen şerife’nin kıllı bacaklarına bakmaktan, derya’nın memelerine kaza süsü vererek dokunmaktan daha ileriye gidemiyor pek. sevgilisiyle öpüşebilen şanslı piçler var, “deliler gibi seviştik” diye anlatıyorlar, sigaraları yakıyoruz dinlerken, “eee, sonra” diyoruz, “işte, dudaklarını emdim, dilimi soktum ağzına” falan diyorlar, bozmuyoruz, bozamıyoruz ki yine, kız bizden daha bıyıklı ama olsun, vuramıyoruz yüzüne. neden? çünkü bizde öpecek bir bıyıklı kız bile yok, bir nefes daha çekip uzaklara dalıyoruz.
bir pazartesi arkadaş dalıyor sınıfa, belli herif uyuyamamış bile, çatlayacak anlatamazsa. yanaklar heidi gibi olmuş, kıpkırmızı, sadece sırıtıyor. “noldu lan sana” derken daha yaka paça topluyor hepimizi köşeye anlatmaya başlıyor. bizim ilçedeki kerhaneye gitmiş hafta sonu arkadaşlarıyla, milli olmuş lan adam, her ergenin mensubu olduğu am dininin tanrıçasıyla tanışmış bizzat. içimizde ilk yitiren o bakirliğini. sonra bir başka arkadaş geliyor, sonra bir diğeri, diğeri. zannedersin ki bizim lisenin bahçesinden tur düzenliyorlar kerhaneye, öğrenci indirimli hem.
ben mal mal sıranın bana gelmesini bekliyorum, sıra bana gelmeden sömestr geliyor, köye gidiyorum. akşam istanbul’da yaşayan arkadaşla karşılaşıyorum köyde, tatile gelmiş o da. herif daha selam bile vermeden “yürü aga, kerhaneye gidiyoruz” diyor. parayı nerden bulacağımızı soruyorum, sen merak etme bende var diyor. ninesinin buna hediye ettiği altın künyeyi satmış herif. bir arkadaşı daha alıyoruz yanımıza, ilçeye giden ilk otobüse atlayıp nine yadigarıyla milli olmaya gidiyoruz. hey yavrum, umurumuzda değil. bu kutsal hedefte her yol mübah. kudüse yürüyen şovalyeler gibiyiz.
iniyoruz otobüsten, ama kerhane öbür ucunda ilçenin. taksi tutmamız lazım. lan diyoruz nasıl söyleriz taksiciye, “abi bizim acilen sikişmemiz lazım, 17 yıldır bekliyoruz ama bir saat daha duramayız, çok heyecanlıyız abi”. olmaz, denmez öyle ayıp. belli, bizim istanbul’lu duymuş mahalle abilerinden bi şeyler, “ben söylerim” diyor, götün götün yanaşıyoruz adama, bizimki “abi” diyor, “bizi mektebe atabilir misin?” maalesef bizim taksici pek hakim değil argo olayına, sanırsın emekli diplomat amına koyim, “hangi mektebe” diyor, vecihibey ilköğretim okulu amına koyim, anılarımızı yad edicez. bizim arkadaş biraz daha zorluyor, “fakülteye abi” diyor, adam yine “fakülte yok ki abicim burda” diyor, siktiğimin anlayışsızı. ben bütün eğitim kurumlarının adının tek tek kiretildiğini görmektense açık olma yolunu seçiyorum ve utanarak “kerhane abim, kerhaneye gidicez” diyorum. “haa, atlayın” diyor, adeta ışınlanıyoruz kerhane kapısına.
içimizde bir tek istanbul’lunun yaşı tutuyor, bekçi tutuyor diğer arkadaşla beni. ben artık son çare yemin veriyorum herife, “abi valla girmicez evlere ya, hatunlara bakıp çıkıcaz hemen” diyorum. adam bıkmış bizim gibilerden, “girin şimdi, 15 dakika içinde de siktirip gideceksiniz ama burdan” diyor. biz neredeyse mendil sallayıp “tililili” çekerek dalıyoruz kutsal topraklara, kudüs artık bizim.
içerisi bambaşka bir dünya, hiç kafamda tasavvur ettiğim gibi değil. büyük camları olan küçük küçük evler, içeride oturan yarı çıplak kadınlar, kızlar, teyzeler. bazıları kapıya çıkmış gelene geçene takılıyorlar. yaşlı amcalar var, otobüste görsen yer verirsin ama herif hala sikinin derdinde. gençler, çingene çocukları, mesaiye gelmiş gibi ciddi gezen adamlar, alıcılar, sadece bakıcılar. diğer yandan da ödüm patlıyor bir tanıdıkla karşılaşıcaz diye. çocukluk işte, tanıdıkla karşılaşsan ne olacak. sanki ben kerhanedeyim de, tanıdık cami bahçesinde. biz böyle ürkek, şaşkın gezerken bizim istanbul’lu bir hatunu beğeniyor, dalıyor eve. arkasından bakıyoruz, biraz konuşup odaya geçiyorlar kadınla. biz hayranlıkla bakıyoruz arkasından. o sıra bir kadın yaklaşıyor yanıma, 30 lu yaşlarının başında henüz. ben o kadar heyecanlanıyorum ki, otomatik pilotum devreye giriyor artık, anlaşılmaz bir rahatlık basıyor. beni gören kerhaneye kombine biletim var sanır, sezon boyu ordayım sanki amına koyiim. “gelmek ister misin?” diye soruyor, “tamam” diyorum.
odadayız ikimiz, parayı konuşuyoruz, istediğinden epey fazlasını veriyorum, “yalnız biraz ilgilenmen gerekecek benimle, bu benim ilk” diyorum, birkaç saniye yüzüme bakıyor kadın, hiç tepki yok. hiç. “tamam” diyor, “sen geç yatağa, soyun, gelicem ben hemen”. soyunup, katlayarak koyuyorum çıkardıklarımı bir kenara, dağınık bırakmıyorum, ayıp. uzanıp yatıyorum yatağa, dönüyor hemen elinde bir de prezervatifle. yavaşça soyunurken diğer yandan da sohbet ediyor benimle, kaç yaşındayım, ne yapıyorum, üniversiteye gidecek miyim falan. rahatlatmaya çalışıyor beni ama ben heyecandan öyle bir salmışım ki kendimi, zaten dünyanın en rahat insanıyım o an yatakta, sanki kendi yatağım, sanki her allahın günü okuldan çıkınca gelip yattığım evim benim kerhane. neyse sevişmeye başlıyoruz yavaş yavaş, o kadar sakin ve dikkatli ki, o kadar tatlı davranıyor ki bana, hani sanki gerçekten de sevgilimmiş gibi. hatta bir ara göğüslerini öpmemi istiyor, aklıma dışarda gezen o yaşlı amca ve takma dişlerinin benden önce bu yatakta olma ihtimalini geliyor, erteliyorum bu deneyimi. bilen bilir, kerhane dediğin taş çatlasın 15 dakikalık bir maceradır genelde, sürümden kazanıyor insanlar, devir hızı önemli. beni bir saate yakın içeride tutuyor o kadın o gün. hiç acele etmiyor, konuşuyor, anlatıyor deli gibi ilgileniyor benimle, iyi davranıyor. dikkat ediyor ya bana resmen, kırılmayayım, yaralanmayayım istiyor ilk deneyimimde. o gece sırıtarak çıkıyorum ben ordan ve bütün gece, biralarımızı yudumlarken o gülümseme kalıyor benim dudaklarımda. ama genelevde milli olmak aşağılık bir şeydi di mi? bir acizlik göstergesi, zavallılık, yoksunluk, bir tür hayvanlık?
hassiktirin lan ordan. siktiğimin entelleri sizi.