Size hayatımın son mülakatını anlatayım.
Kendi işimi kurmadan önceki son mülakatım. Uzun yıllar önce.
Beni mülakata alan kişi İK uzmanı değildi. Görev ortada kalmış, ona vermişlerdi.
Başladık, ama bir şeylerin yolunda olmadığını ikimiz de hissediyorduk:)
Şirketi, pozisyonu iyi inceler, dersime iyi çalışırdım.
Neyse, sorularımın çoğunun cevabını bilmiyordu. Üst üste aynı durum yaşanınca kendisinin İK uzmanı olmadığını belirtti, kusura bakmayın dedi. Rica ederim dedim.
Devam ettik, beni onayladığını hissediyorum. Çünkü gayet hazırlıklıydım ve adayların pek hazırlıklı gelmediğini o zamanlar da biliyordum.
Konu koşullara geldi. Keşke gelmeseydi:)
Söylediği yemek ücreti ile o bölgede ancak tost alabilirdiniz.
Kurumsallığı bıraktım ve dedim ki:
– Ya size kişisel olarak soruyorum, Allah aşkına sizce bu rakam normal mi, bu rakamla bu semtte normal bir yemek yiyebiliyor musunuz?
Dedi ki evet çok düşük, düzeltilecek dediler ama olmadı.
Neyse başka bir çok şeye de taktım ve bana hak verdi.
En son dedi ki:
– Ya zaten ben de ayrılacağım… Ama isterseniz sizi başlatalım.
– Yok, düşünmüyorum, ilginize teşekkür ederim. Ben burada mutsuz olurum, mutsuzken üretken de olamam. Ama sizinle samimi bir sohbet ettik, çok memnun oldum.
Bakın mülakat nasıl başladı, nerelere geldi:)
Bu arada, dikkat ettiyseniz o kişiyi eleştirmedim. Eleştirim, insanlara 365 gün tost yedirmeyi normal gören şirket sahipleri veya yöneticilere olur.
Neyse çıktım, cadde boyu yürürken onun son mülakatım olduğunu hissediyordum.
Duygularım karmaşık ama zihnim netti, bir süredir planladığım bu işimi kuruyordum, kurdum da…