Şimdi benim eski ortaokulda puan sistemi diye bir şey vardı. Okul-içi veya Okul-dışı başarımlarınız için 15 veya üstü puan kazanabiliyorsun. Ama bunları elde etmek adeta imkansız amına koyayım. İlkokul 1. sınıf falan olmazsan sene sonunu en fazla 20-30 puanla geçebiliyon, öyle diyeyim. Puanı almanın fırsatı hem aşırı nadir, hem de gerçekten elde etmek için götünü yırtman lazım. Bilerek böyle tasarlamış sikik müdürler falan, çünkü bu puanları sene sonunda belirli ödüllere çevirebiliyorsun. Ama tabii ki önemli ödüller (Telefon, Tablet, Laptop, vs.) 8000 puanla falan başlıyordu. Şimdi benim ingilizcem etrafımdakilere göre inanılmaz derecedeydi, hala da öyle. İlkokul-ortaokulda falan ingilizcede sorun yaşayan herkes bana geliyordu amk, öyle diyeyim. Ortaokul 1’e giderken diğerleri A1/2 falansa ben C1, belki de B2’ydim. İngilizce öğretmeniyle, hatta liselilerle falan Amerika’da doğmuşum gibi akıcılıkla iletişim kurabiliyordum. Aksan da iyiydi, yani istediğim anda yabancı dil kamuflajımı giyebiliyordum. Neyse, bu konuyu geçelim.
​
Bizim okulun bir sürü şubesi vardı, ve şubeler arası ingilizce genel kültür yarışması düzenlenmiş. Her şubenin takımı şöyle belirleniyordu: Önce her sınıftaki öğrenciler 5’er kişilik gruplara ayrılıp kendi sınıflarındakilerle yarışıyorlardı, sonra her sınıfın kazananları diğer kazananlarla yapıyordu, hepsini yenen de şube takımı oluyordu. Yarışmanın teması Kim Milyoner Olmak İster gibi bir şeydi, öğretmenler konferans salonunda tahtaya projeksiyon aracılığıyla bir PowerPoint sunumu koyuyorlardı, sonra her takım üstünde bir şık yazan çubuklarını (A-B-C-D) havaya çekerek cevaplarını belirtiyordu. Soruların hepsi genel kültür temalıydı, Benim takımım tabii ki kazandı, çünkü: 1-Genel kültür fışkıran öğrenci bizim takıma gelmişti, ve 2-Bende de genel kültür var ve ingilizce. Şimdi biz birkaç hafta(?(hafta mı ay mı hatırlamıyorum)) bekledikten sonra başka bir şubeyle yarışmak için onların şubesine gidip yarıştık, ve önce puanları hesaplayıp kaybettiğimizi sandık, fakat sonra kazandığımızı söyleyince çok mutlu olduk. Belirli bir süre sonra finallere ulaşmıştık ve son şubeye karşı yarışacaktık. BU ŞUBENİN EBESİNİ SİKEYİM LAN, OKUL KURUCUSU KESİN BUNLARIN BABASI FALANDIR AMK. NEREDEN Mİ BİLDİM? ELEMANLAR BİZDEN 6-7 TANE DAHA FAZLA SORU YANLIŞ BİLDİ VE BİR SORUDA YEMİN EDİYORUM Kİ BUNLARIN GRUBUNDAN BİR OTİST BİZİM CEVABA BAKTI VE KENDİLERİNİN CEVABINI DEĞİŞTİRTTİ. LAN GÖZLERİMLE GÖRDÜM ELEMANIN BUNU YAPTIĞINI AMA ÖĞRETMENLER NEDENSE GÖRMEMİŞ. HAY AMINA KOYAYIM. ŞİMDİ BU ELEMANLAR HAK ETMEDİKLERİ ŞEKİLDE KAZANDILAR, BİZ DE AVUCUMUZU YALADIK.
​
Eh, en azından 80 puan falan kasmıştık. Ama onunla bir sik alınmıyordu. Fosforlu kalem ve kahve kupası vardı amk, onları da geçen senelerde hep alıyorduk. İkisi de 30 puandı çünkü, ve 30 puan kasmak bir boz ayıyı sinirlendirmekten daha kolay. Şimdi eğer biz finali kazansaydık 150 puanımız olacaktı, ve 150 puan ile iPod alabiliyordun (okulun her köşesine asılan posterlerin dediği doğruysa.). Şimdi şey diyebilirsiniz: “IPod ne amk, sizde telefon bile vardır.” Ortaokul 1. sınıflara telefon verildiği nerede görülmüş lan amcık? Reisin yeğeni misin olm dalga mı geçiyon? Neyse, biz sinirlendik ve müdür yardımcısına dilekçe yolladık. Öğretmenler müdür yardımcısına “yoo hile yabmadı onlar” falan demiş, müdür yardımcısı bayağı sinirlendi bize. Ama öğretmenler senenin kalan süresi boyunca kulaklarımızdan buhar çıkacak şekilde dolaşacağımızı bildikleri için bize bir kıyak yapmışlar ve “kaybedenlere de 70 puan verelim aga” deyip bizim ellerimize tutuşturmuşlar. Biz de aşırı mutlu olduk lan. Çünkü hepimiz diğer şubeleri yenerek 80 puan kasmıştık ve 70 ile de 150 puana ulaştık ve IPod alabilecektik. Neyse, sene sonunu bekledik, sene sonundan önce tabii ki Müdüre, Müdür Yardımcısına, Müdür Yardımcısının Sekreterine, Müdür Yardımcısının Sekreterinin Kuzeninin Sol Taşağına, bildiğin okulda yetkisi olan her varlığa şu soruyu sorduk: “Puanlarımızla alabileceğimiz IPodlar hangi tür? IPodların normali mi, yoksa IPod Touch mu? (bilmeyenler için söylüyorum, IPod Touchlar, dümdüz bir akıllı telefon, sadece arama yapamıyor.) Sonra bir gün düzgün bir cevap aldık: “Yani, evet. Büyük ihtimalle onu veririz.” eğri büğrü bir cevap olmasına rağmen şu ana kadar aldığımız tek düzgün haberdi. Sonra bir anda çok gıcık bir şey oldu…
​
Okulum bir zahmet 5 öğrencinin bir sürü puanla gelip: “iPod ver lan oç” demesini beklemiyordu. Bildiğin o astıkları puan/hediye tablosunda yazan şeylerin arasından kahve kupası harici bir şey isteyen bir varlığın çıkmasını beklemiyorlardı. Götleri kalkmıştı, ve biz de indirmiştik. VE BU OROSPU ÇOCUKLARI ÇIKIPTA NE YAPTI, SÖYLEYEYİM Mİ? DÜMDÜZ TABLOYU HER KATTAN, HER SINIFTAN İNDİRDİLER VE YENİ BİR TABLO ASTILAR. “Eski sistemdi eski tabloydu o bu yenisi” DEDİLER AMA YENİ TABLODA DÜMDÜZ KAHVE KUPASI VE FOSFORLU KALEM HARİÇ HİÇBİR ŞEY YOKTU. PROFESYONEL KAMERALAR YOKTU, IPHONELAR YOKTU, LAPTOPLAR YOKTU, HİÇBİR BOK YOKTU. VE EĞER DOĞRU HATIRLIYORSAM BUNU SENE SONUNDAN 1-2 AY ÖNCE YAPMIŞTI ŞEREFSİZLER. BEN VE TAKIMDAKİ DİĞERLERİ ADETA PROTESTO EDECEKTİ, O DERECEDE SİNİRLİYDİK. Ama yapabilecek bir şey yoktu, iPod Touch uçup gitmişti ve telefon için de en az liseli olmak lazımdı. Eğer yeterince şanslıysan ve ailen ülkenin %0.01 şanslı bölümündeyse 7. veya 8. sınıfta elde edebilirdin. Bu egoist sikkolar yüzünden Ortaokul 1’in son gününde iPod Touch yerine 4 tane kahve kupası ve bir paket fosforlu kalemle okuldan çıktım amk.
​
Özet: Götü Kalkan Okulumu B2-C1 İngilizcemle Utandırdım ve Bunun İçin de Bir Sürü Kahve Kupası Kazandım.