Geçen hafta yine kafamın düşüncelerle meşgul oldu bir gün, dolmuş ile yorucu bir günün ardından eve dönerken, hem biraz yürümüş olmak, hem de biraz düşünmek için evimin biraz uzağında indim. Platonik olduğum ve bunu bilen fakat bir türlü muhabbet edemediğim kız, derslerimin ne olacağı, üniversite sınavı, ailemin beklentileri… derken düşüncelere dalmış bir şekilde sarhoş gibi yürüyordum.
Cebimden kulaklığımı çıkarıp taktım, en sevdiğim playlist’imi açtım ve karışık çal’a tıkladım. İlk gelen şarkı en sevdiğim şarkılar arasında olan Metallica’nın Tuesday’s Gone cover’ydı Düşünceler içinde kaybolmuş şekilde yürürken bu şarkı, zaten melankolik yapıya sahip olan beni, iyicene derin düşünmeye itmişti. Yaklaşık 7-8 aydır hoşlandığım kızı düşünürken bir yandan da artık bu salakça psikolojiden çıkıp başka bir kız arkadaş bulmayı düşünüyordum. Ama kafayı takmıştım bir kere.
Ankara yokuşlarıyla meşhurdur. Bizim evin biraz yukarısında çarşamba pazarı kurulmuştu, genelde pazardan çıkanlar da bizim yokuştan aşağı doğru yol alırlardı. Bu kalabalık genel olarak 60+ yaş üstü teyze ve dedelerden oluştuğu için onlarla göz göze gelmemeye çalışırdım. Evimin hemen aşağısındaki parkta bir süre oturup, çarşamba pazarından çıkan kalabalığın dağılmasını bekledim. Biraz Opeth –
Windowpane dinledikten sonra yavaş yavaş evime giden yokuşu çıkmaya başladım.
Yokuşu çıkarken tahmin ettiğim gibi yine 50-55 yaşlarında bir teyze gördüm. Elindeki arabaya bilimum meyve ve sebzeleri doldurmuş, evimin karşısındaki apartmandan birileriyle sohbet ediyordu. Genelde bu tür muhabbetler pek ilgimi çekmez. Ama o gün, o teyzenin yanında gördüğüm kız benim dizlerimin bağını çözmeye yetmişti.
Yaklaşık 1.70 boylarında sarışın gibi ama kumral, ne şişman ne zayıf , hafif çekingen gibi duran, 16-17 yaşlarında tam bir ingiliz kraliyet ailesinin varisi gibi bir kızdı. Başına taktığı flat cap şapka zaten beni anında baştan çıkarmaya yetmişti. Kızlara en çok yakışan şapka da flat cap’dir söylemiş olayım bunu da. Annesinin yanında onların muhabbetini dinliyor, sıkılmış bir şekilde etrafına bakınıyordu. Yaklaşık 15 saniye o güzel saçları izlemiştim. Kız aniden dönüp baktı ve hafifçe o nadide gülüşünü yüzüne takındı. O gün ciddi anlamda ilk kez bu kadar başım dönmüş hissetmiştim.
Eve kendimi zar zor attım ve pencereyi açıp hala onu izlemeyi umuyordum. Fakat annesinin koluna girmiş, yokuştan aşağı doğru salınarak gidiyordu. Belki onu bir kez daha görsem çok daha farklı olurdu her şey fakat şimdilik evin çarşamba pazarına bakan köşesinde, her okuldan döndükten sonra yaklaşık 1.5 saat elimde telefon ile beklemekteyim. Halen okuldaki platonik olduğum kız ile muhabbet kuramadım. Ve sanırım o ingilizvari kızı bir daha göremeyeceğim için halen o okuldaki kızdan hoşlanıyorum.