Fallout, Türkçe’si nükleer serpinti. Sırtını Wasteland’e, yani oyun piyasasının en eski kültlerinden birine, dayayan Fallout; günümüzde piyasanın en önemli serilerinden biri. Favorileri olmayan birisi olarak en bağlı olduğum seri diyebilirim, dolayısıyla evreni hakkında en derin bilgi birikimim olan kurgu da Fallout oldu. Çıkışını 2010’da yapmasına karşın her yıl tekrar başlayıp bitirdiğim, her seferinde farklı detaylara rastladığım New Vegas’ın da bende ne kadar derin etkisi olduğunu da yakın dostlarım bilir. Lakin bu yazımda serinin yıllar boyunca bize sunduğu eserlere değil, arka plandaki hikayesini kabaca anlatacağım.
1950’li yıllara kadar Dünya, bizimki ile tamamen aynı durumda. Amerika altın çağına girmiş, estetik algısı özgünleşmiş ve savaş sona ermeye yakın. Amerika, Pearl Harbor’dan sonra kıyı şeridini koruma altına alıyor ve savaşa nokta koymak için Japonya’ya nükleer saldırı gerçekleştiriyor. Bu nokta, Fallout evreninin temel kırılma noktası; zira insanlık nükleer gücü yıkım için değil, yaşam kalitesini artırmak için kullanmaya başlıyor. 50’li yıllarda ortaya çıkan ‘Amerikan Rüyası’ terimi ise somutlaşarak hayatın bir gerçeği haline geliyor. Teknoloji beklenmedik bir hızla ilerlerken estetik algısı ve toplum zamanda takılı kalıyor sanki. 2000’li yıllar ve sonrasına gelindiğinde füzyon hayatın bir parçası halinde, o güne kadar Dünya çapında insanlar refah ve bolluk içerisinde yaşamaya alışmış durumdalar. 50’lerin estetik algısındaki retrofüturistik hayat tarzı, tek bir füzyon pili ile yıllarca enerji ihtiyacı olmayan araçlar, güç zırhları*, ev işleriyle ilgilenen Mr’ Handy robotları ve daha nicesi… *Güç Zırhı; enerjisini füzyon pillerinden alan, kişiyi bir nevi yürüyen tanka dönüştüren retrofüturistik zırhlar.
Her şeyin muazzam ilerlediği bu dönemler tabii ki sonsuza kadar sürmüyor, işin özünde insanlık bu… Artan nüfus ve yıllarca sömürülmesi sonucunda azalan kaynaklar sebebi ile; Kaynak Savaşları adı altında ABD, Çin ve vasalları, Avrupa Milletler Topluluğu ve Orta Doğu arasında yıllarca sürecek bir çekişme toplumu paramparça ediyor. Sonucunda ise Ekim 23, 2077 tarihinde Büyük Savaş başlıyor. Başlıyor dediğime bakmayın gerçi; ilk hangi tarafın saldırdığı belli olmayan ve iki saat süren bir nükleer yıkım sadece…
Tabii ki bu yıkımı öngören ABD ve Vault-Tec, ülke genelinde sığınaklar inşa ediyor. Maalesef sığınakların sayısı nüfusun çok ufak bir kesimini korumaya alabilecek kadar az ve Vault-Tec dışarıya gözüktüğünden çok daha şeytani bir kurum. Zira çoğu sığınağı deney sahası ve içindeki insanları kobay faresi olarak kullanıyorlar; öyle ki gizlice üzerlerinde biyolojik silahlar deniyorlar, benim bile etiğimi zorlayacak sosyolojik deneyler yürütüyorlar… Hatta pek bilinmeyen bir Paskalya yumurtasını da açıklayayım; Fallout 3 ve New Vegas’da patlamamış bazı nükleer başlıklarda Vault-Tec logosu var, ki sığınaklara tehlike geçtiğinde sadece Vault-Tec yetkililerinin erişme izni olması ve bazı gizli terminal kayıtlarını da düşününce amaçlarının aslında ne oldu oldukça bariz değil mi(?)
Evet, en kaba haliyle Fallout evreni bu şekilde, onlarca farklı güruh ve oluşuma, gerçekten kaliteli kara mizah öğelerine ve bir çok kıyamet sonrası kurgusuna esin kaynağı olan bir şaheser. Yazıp açıklasam paragraflar sürecek yüzlerce detay ve konu daha var lakin en kaba tabiri ile, kısaca, evreni anlatmak istedim. Umarım okurken keyif almışsınızdır. Evren hakkında daha fazla bilgi, detay istiyorsanız ya da seriyi baştan sona oynamış, soruları olan biriyseniz yazmaktan çekinmeyin. İlk oyundan 76’ya kadar (76’yı oynamadım ve oynamayacağım) toplamda 1000-1500 saat arası vakit harcadığım bu evren hakkında bir şeyler paylaşmaktan oldukça keyif alıyorum açıkçası. Esenlikler.