Ağustos ayı ve gece saat 2. Hafif rüzgarlı bir havada otobüs durağına doğru aceleyle yürüyorum. Beni gece saat 2’de yatağımdan çıkarıp, aceleyle bir yere yetiştirmeye sebep olan şey ise hiç bir şey… Yani o kadar önemsiz bir şey. Çünkü o an sadece otobüste kafamı cama yaslayıp, yanan sokak lambalarını izleyerek şarkı dinlemek istiyordum. Bunu sebepsiz yere yapıyordum. Hayatımda hiç bir sorun yok, sevdiğim işi yapıyorum, çok sevdiğim evcil hayvanım var, depresyondan uzak biriyim. Ama bazen sebepsiz yere dengesiz şeyler yapa bilirsiniz. Mesela sebepsiz yere son durakta inip, tekrar geri dönmek gibi. Ben böyle şeyleri mutluluğun formülü olarak adlandırıyorum. Hani bazen “ya şunu yaparsam ne çok eğlenirim” dediğiniz şeyler oluyor ya, sonra da yapmıyorsunuz ya hani, kafanızda çürüyerek kayboluyor ya. Ben işte o seslere kulak verdiğim için mutluyum. Çünkü hayalini kurarken mutlu olduğum şeyleri gerçekten yapmaya gelince “sanki neyi değiştirecek?” demiyorum. Tamam, hiç bir şeyi değiştirmez ama beni iyi hissettirir. Gerçek hayatım bok gibi olsa bile o gerçeklikten kısa süreliğine uzaklaşmak beni umutlandırır. Bana ne olursa olsun huzuru bir şekilde bulabileceğimi hatırlatır. Evet, ben şimdi son durakta ineceğim ve hayatıma devam edeceğim. Belki çok iyi bir hayata, belki çok kötü bir hayata. Ama o bulduğum küçük huzuru asla unutmayacağım.
Ve son durağa geldim… Burada inip tekrar geri döneceğim. Daha yolda dinleyecek çok şarkım, kuracağım çok hayalim var. Aynı zamanda da çok mutluyum. Çünkü artık huzuru nerede bulacağımı biliyorum.
(ben mutsuz biriyim ama sadece kafamda mutlu birini yaratarak bunu yazdım. depresifin ilacı olsa kendi kalbine sürer)