Düşünün..
Bebek cennetinde bir ruh olduğunu hayal et. Sınıf arkadaşlarınıza doğmaları için rahimler atanıyor. Bazıları milyarderlere, bazıları fakir savaş bölgelerine doğar. Bazıları onları istemeyen annelerden, bazıları da yıllarca uğraştıktan sonra çocukları için dua eden kadınlardan doğdu. Bazıları şımartılacak ve diğerleri korkunç hayatlar yaşamak zorunda kalacak.
Yine de, cennetteki sınıf arkadaşlarınızın gerçek dünyada kaybolduğunu gördüğünüzde, annenizin nasıl olacağını merak etmeden edemezsiniz. Senin onu sevdiğin kadar o da seni sevecek mi? Baban iyi bir baba olur mu? baban olacak mı? 10 kardeşle yoksulluk içinde mi doğacaksın? Doğduğunuzda ne kadar yaşayacaksınız?
Bu düşünceler zihninizde hızla dolaşırken, kendinizi parlak bir ışığın içinde bulursunuz. O anda bebek doğuran binlerce anneden sizinkinin sizi görmekten mutlu olacağını ve etrafınızdaki dünyanın size bir sevinç demeti gibi davranacağını umarsınız. Işık yavaşça söner ve ağlarsınız ve sizi tutan adamı görürsünüz. Seni yakındaki adama verir. Ama neden? Genelde annen seni, sayfaları açılmamış bir kitap gibi sımsıkı tutar. Sonra diğerine. Bu muhtemelen senin baban. Seni kollarına sıkıca sarıyor ve ilk kez yeni gözlerine odaklanıyor ve bir gün baba diyeceğin bu çocuğa bakıyorsun. Bu yüzü biliyorsun. Onu önceki hayatında bir bilgisayar ekranında gördün. Geçmiş yaşamında peçeteler ve losyonun görüntüleri zihninizde yanıp sönerken, bir genç olarak o arabanın size çarptığı için aniden pişman olursunuz. Biraz daha yüksek sesle ağlarsın. Sen 2 tane ibne pornocuya doğdun okulda ebeni sikecekler şimdiden geçmiş olsun pezevengin çocuğu.