Bu yüzyılın altın kelimesi ‘Bilim’. Bizi hep gazlayıp duruyorlar. Hadi aslanım bilim öğren, bak insanlık bilim sayesinde nerelere geldi. Hadi sen de öğren, hayatının en neşe dolu yıllarında otur masanın başına ve kitaplara gömül. Hadi sen de gel dünyayı değiştireceğiz. Bak evrene, evren sonsuz! Keşfedilmeyi bekleyen onca şey var! Gel, hadi otur kitapların başına, öğren tüm teorik bilgileri. Biz de seni kullanıp bilimi ilerletelim. Kıtalar arası balistik füzeler yapalım, insanı nasıl daha kolay öldürebiliriz bunu keşfedelim, insan beynini okuyalım kapitalizmi insana daha iyi adapte edelim, zenginlerin daha da rahata ulaşabilmeleri için yeni makineler geliştirelim… Buraya kadar anlattıklarım sizlere doğal ve tabii gelmiş olabilir. Çünkü hayatınız boyunca gerek hocalarınızdan gerekse yakın çevrenizden duyduğunuz sözler bunlar. Zaten bir insana sürekli aynı şeyi söylerseniz zamanla o insanı söylediğiniz şeye ister istemez inandırırsınız.
Söyleyin bana hangi insanı, koca bir ömrünü makinelerin başında geçirmesine ikna edebilirsiniz? Söyleyin bana hangi insanı 20-30 sene boyunca her gün aynı işi yapmaya zorlayabilirsiniz? Peki hangi insanı 12 değil 18 sene boyunca kitapların arasına hapsedebilirsiniz?
Söylediklerimi anlamakta güçlük çektiğinizi hissedebiliyorum. Tabuları yıkmak her zaman zor olmuştur. İnsanların büyük bir çoğunluğu gelişimi, bilimi desteklerken arkalardan gelen aykırı bir ses ister istemez sizleri rahatsız ediyordur. Hatta birazdan buraya doluşacak ‘bilim severler”i de göreceksiniz. ” Gelişmeliyiz, ilerlemeliyiz, burjuva sınıfının isteklerini karşılayacak yeni şeyler üretmeliyiz. (Mesela otomatik saç tarayan bir makine. Yoksa üretilmiş midir çoktan!)