Bak biraderim, benim adım Hayri. Ben Karadeniz’in sakin bir köyündeki en tecrübeli balıkçının büyük oğluyum. Babam beni doğduğumda denize atmış, elimde hamsiyle çıkmışım. Çocukluk günlerimi hep denizde dalış yaparak geçirdim. Bir gün kocaman bir köpekbalığıyla karşılaştım. Saatler süren bir mücadeleden sonra köpekbalığını nakavt etmeyi başardım. Karaya sürükledim. Can havliyle bana abi çekti, suya geri sokmam için yalvardı. Merhametime yenik düştüm, dayanamadım. İşte Fikret’le böyle tanışmış olduk. Tokalaştıktan sonra bana tekrardan teşekkür etti, evine davet etti. Kıramadım isteğini, ailesiyle tanıştım. Ailenin en küçük çocuğuymuş. Abileri balıkçılarla savaşırken şehit düşmüş. İki ablasıyla annesine tek başına bakıyormuş. Gel zaman git zaman ben Fikret’le çok yakınlaştım. Her sabah kayalıkların orda dertleşir hale geldik. Sonra Fikret bi gün dertli dertli geldi yanıma. Annesi vefat etmiş. Kardeşleriyle birlikte amcalarının yanına, Rusya kıyılarına taşınıyorlarmış. Gün boyu neredeyse hiç konuşmadık ama her şeyi konuşmuş gibiydik. Hala unutamam. Giderken bana bi deniz kabuğu verdi. “Abi başın derde girerse bu deniz kabuğunun içine seslenmen yeterli” dedi. Uzun lafın kısası, denizden bi süre uzak dur derim aslanım
Paylaş