Güncel Floodlar En sonuncu Floodlar

Rekt7HackDedi
  • 0
Amk n*wi

Asla o eski ağaç olamayacağım.

  • 0

Her sabah güneş doğar, gün başlar. Yeni olaylar heyecanlar yaşanır. Ben de bunları izlerim. Bir ağaç olarak. 80 yıldan beri böyle ilerler bu döngü. Kış gider, yaz gelir, insanlar şikayet eder. 80 yıldır yerinde taş gibi duran bu ağaç bile bugün artık kelimelerin kifayetsiz olduğu noktaya geldi. Her sabah eskisi gibi uyanamayacağım artık, güneşi yapraklarımla hissedeceğim ama içimde hep bir karamsarlık ve kir. Bu leke köklerime bile işlemiş, toprağın altındaki solucanlar bile uzak duruyor benden. Bugün yaşanan olay yüzünden.

Bu 7 haziran sabahı, her sabahki gibi kuşların şakımasıyla uyandığımda güneş doğuyor ve canlıların ruhunu ısıtıyordu, her şey gayet 80 yıldır olduğu gibiydi. Fakat ormanımızın yakınında bir primat evi vardı. Evrim her canlıyı başka yerlere götürdü belki ama onları çok başka yerlere sürükledi. Neyse öğleye doğru bu primat evinin reisi olduğunu tahmin ettiğim Tarlacı Recep evden çıktı. Köyün kahvesine en kısa yol ormanın içindeki patikadan olduğu için buradan gelip giderdi. Ben de ayıptır söylemesi ormandaki en asaletli kıdemli ağaçlardan biriyim. Kalın bir kütüğüm, güzel bir kovuğum gökyüzüne uzanan dallarım köstebeklere bile keşke sincap olsaydık dedirtir. Her günkü gibi Recep patikadan giderken bugün bir duraksadı. Etrafına bakarken beni fark etti. Bana yaklaşıp elini kütüğüme koydu. Bana manalı manalı baktı. Yüzünde benle konuşurmuş gibi bir ifade vardı. Ama beni anlayamıyordu. Recep benle böyle yarım saat bakıştı. Sonra yavaşça bana sürtünmeye başladı. Tabii ben buna bir anlam veremiyordum. Ben bir ağaçtım, namuslu bir ağaç. Keşke zamanda geriye gidip kendimi köklerimden koparıp o andan kaçırsam diyorum. Kabuğuma sürtünmeye devam ediyordu, ben de ne olduğunu anlamadan öylece duruyordum, ne yapacaktım ki? Ben bir ağaçtım. Bunun ne olduğunu ormandaki diğer canlılarla konuştuğumda anlayacak ve köklerimi kurutmak isteyecektim. Recep durdu. Ben zaten duruyordum. Recep evine doğru yürümeye başladığında kendime bakıp yine bu manyak ne yaptı acaba diyordum.

Derken kovuğumdaki ıslaklığı hissettim. Yapışkan bir ıslaklık. O sırada ne olduğunu bilmiyordum, memeliler hakkında yeterince biyoloji bilgim yoktu. Dalımdaki bir sincap aşağıya inip “sen kirlendin, sen kirlendin!” diye bağırmaya başladı. Ben hala hiçbir şey bilmiyordum. Sincaba ne olduğunu sorduğumda cevap bile vermedi. Yeni bir ağaca yuva yapmaya gitti. Yanımdaki çalıya seslendim ne ses, ne soluk. Karşımdaki çama seslendim cevap yok. Bir karga geldi. Kargalar pek sevilmezdi ormanda. Çok dedikoducu, nifak tohumları eken hayvanlardır. Kuş türleri arasında en altta görüldüklerinden hiyerarşik bir sorunları yoktur. Karga tecavüze uğradığımı söyledi. Aynı arıların çiçeklere yaptığı gibi mi? diye sordum. Evet dedi. İçimden bir iğrenme geldi. Nasıl yani? NASIL YANİ? Tecavüz? Ben ağacım ulan?

Zamanla tüm orman duydu. Herkes bana kirlenmiş bir ağaç olarak bakıyordu. Çamlar, meşeler, aralarında beni ormanın yüz karası olarak görüyordu. Kesilmem gerektiğini düşünenler, yakılmamı isteyenler… Ormandaki karanlık bir lekeymişim artık. Diğer canlılar benden o kadar uzaklaştı ki etrafımdaki çimenler soldu, su akarken benden uzak akmaya çalışırdı, arılar asla bende kovan kurmazdı. Etrafımdaki toprak karardı. Patikadan geçen bir çocuk yanıma şeker düşürse eskiden canla başla onu alacak karıncalar sırf yanımda diye o şekeri almaz oldu.

Tüm orman beni kendine düşman bellemişti, o 7 haziran günü olanlardan dolayı. Bir ağaçtım ne yapacaktım ki? Yaşadığım mobbing haddi hesabı aşmıştı. Yaşadığım 80 yıl boyunca böyle bir şey ne görmüştüm ne de duymuş. Üzüntüden kuruyacağım günler geliyordu. Göklere uzanan eski dallarım artık kırılmış düşmüşlerdi. Yapraklarım bile bana küsmüş dökülmüşlerdi. Kuruyup dökülmeden önce tüm ormana ve o Tarlacı Recep’e bir beddua ettim. Ve gelecekte bedduam birebir yaşandı.

Tüm orman ben kuruyup kaldım diye bayram yaparken derinlerdeki köklerimden bir şey işittim. Ne de olsa yerin kulağı vardır. Birkaç mühendis, mimar toplanmış bir şeyler konuşuyor. Olası bir yol projesi. Ormanın içinden geçiyor. Bu duyum beni köklerimde kalan son hayat damlalarını umutla yeşertti. Ya da intikamla. Duyumlarıma göre tüm orman kesilecek yerine asfalt bir yol gelecek. Hem de duble. Duyduğumdan itibaren beklemeye başladım, kıyım gününün gelmesini.

Günler haftalar hatta aylar geçti. İnsanların seçim dediği şey yaklaşmış. Yola başlayacaklarmış derken vinçlerin ormana girmesi bir oldu. Tüm hayvanlar şaşkınlıkla bakıyor, ağaçlar korkuyordu. Ben ise kahkahalarla gülüyordum. Bir kepçe ağaçları sökmeye başladı. Bütün ağaçlar çığlık atıyordu. Hayvanlar kaçacak delik arıyordu. Ağaçlar söküldükçe içimin yağları eriyordu. Beni Tarlacı Recep değil, siz kuruttunuz. Aylardır kalan gücümü bu ana saklıyordum. Diğer ağaçlar kurudum diye bayram yaparken ben küllerimden doğmaya çalışıyordum. Son gücümle ne yaşadıkları hakkında hiçbir fikri olmayan ağaçları aydınlatmak ve yüzlerindeki ifadeyi görmek isterdim ama vinçlerin sesinden ve kendi çığlıklarından beni duyamazlardı. Gücümü boşa harcamaya gerek yoktu. Ne de olsa yoldaki kaldırım kısmında kaldığım için kesilmeyecektim. Yeşermem ve hayatıma devam etmem gerekiyordu. Bir de bu kıyımı zevkle izlemem.

Tarlacı Recebin evi ise yolun ortasında kaldığı için bir hiç fiyatına kamulaştırıldı. Ve sonrada yıkıldı. Yol yapıldı, bahar geldi. Yeşerdim yeşermesine, ama asla o eski ormanındaki mutlu ağaç olamayacaktım. Tüm kıyımın ortasından diğer ağaçların kanıyla sulanarak çıktım. Yeniden doğdum, doğmasına ama arkamdaki geçmişi hep hatırlayacaktım. Asla o eski ağaç olamayacak, olmayacaktım. Biz ağaçlar sabit durur etrafımızdaki her şeyi bir kitabe gibi bilirdik. O kıyım hikayesini anlatacak tek kitabe kalmıştı işte.

Cevap eklemek için giriş yapmalısınız.